Vizyona girmeden haftalar önce hakkında konuşulmaya başlanan ve geniş bir kitle tarafından merak edilen Avatar’ı en sonunda  izleme fırsatı bulabildim. Yaklaşık 5 haftadır gösterimde olan filme olan ilgi dünya çapında devam ediyor. Ülkemizde de filmin gösterimde olduğu salonların dolup taştığını düşünecek olursak Avatar’ın kırdığı gişe rekorlarının haddi hesabı olmayacak gibi görünüyor.

Çevremde Avatar’ı izlemiş olan herkes birbirinden farklı yorumlar yapıyordu. Bazıları filmin sonunda gözyaşlarını tutamadıklarını onun son derece romantik bir film olduğunu söylerken bir başka grup ise “bugünün” dünyasında süren savaşları doğrudan eleştirdiğini belirtiyordu. Bir diğer grup filmi sadece kullanılan çekim tekniği ve efektleri açısından ele alıyordu.

Hakkında bu kadar yorum yapılan, haber yayınlanan fakat bir türlü vakit bulup gidemediğim 3 saatlik Avatar’ı izlemek artık benim için şart olmuştu. En sonunda uygun olan bir seanstan rezervasyonumu yaptırarak sonunda amacıma ulaştım :)

Teknik anlamda belkide bugüne kadar üzerinde en fazla emek harcanan yapımlardan biri olduğu kesinlikle şüphe götürmeyen filmi verdiği mesajlar açısından kısaca değerlendirmek istiyorum.

Yıl 2154. Dünya’nın sunmuş olduğu kaynakları ortak bir bilinçaltı ile tüketen insanoğlu bu sefer Pandora isimli gezegende karşımıza çıkıyor. Pandora’da bulunan değerli bir maden cevherinin çıkartılması gibi kutsal bir görev için çok sayıda Dünyalı bu gezegende çalışıyor. Ama unutulmaması gereken bir konu var ki o da bu gezegende yalnız olmadıkları. Pandora’nın ormanlarında Na’vi isimli bir yerli halk yaşıyor. İnsanların onlarla kurdukları iletişimin çok sağlıklı olduğu söylenemez. Na’vi’ler “Gök İnsanları” adını verdikleri yeni komşularının bitmek tükenmek bilmeyen sıkıntıları ile yüzyüzeler.

İnsanoğlunun bir başka gezegende koloniler inşaa ederek yaşantısını sürdürmesi ve “hayatı” uzaya taşıması en büyük hayallerimizden sadece birisi. Dünyadaki kaynakların gelecekte (nesiller ve nesiller sonra) tükenme noktasına geleceğini düşünecek olursak, insanoğlunun kendi kendine yaşatacağı kıyametten kaçabileceği tek yer Uzay olacaktır. Hayallerimizi süsleyen en yakın gezegen olan Mars’ı fethedeceğimiz günlerin yakın olduğunu düşündüğümüzde, gelecekte, Evren’in bir başka köşesine ulaşmamız da bir o kadar hayal olmaktan çıkacaktır (Quantum fiziğini, zaman yolculuğunu , solucan deliklerini vs. hangisini isterseniz düşünün). Burada unutulmaması gereken husus erişeceğimiz yerlerde bizimle birlikte bulunabilecek olan “diğerleri”. Uzay’da yalnız olmadığımızı ve bizden başka yaşam formlarının bulunma ihtimalinin çok yüksek olduğunu varsaydığımızda kendimizi bir anda filme konu alan Na’vi halkının yerinde bulmamız da olasılıklar arasında düşünülebilir. Hayatta kalabilmek ve gerekli gereksiz her türlü ihtiyacını karşılayabilmek için var gücüyle tüketen bizler adına elimizdekileri paylaşmak bir şey olurdu sanırım.

Son yıllarda internetin bir yaşam platformuna dönüşmesi ile birlikte hayatımızı yeni bir boyutta yaşamaya başladık. Sosyal ağlarda kullandığımız nick’lerle, profillerimizle vb. bambaşka bir yüzümüzü diğerleri ile paylaşmaya başladık. Kısacası “sanallaştık”. Bunu şu an aynı bedenin içinde kalarak yapabiliyoruz. Peki gelecekte ne olacak ? Bu sorunun cevabını Avatar’da bulabiliyoruz. DNA yapımız üzerinde yürütülen çalışmalar, genetik kopyalama – klonlamaya yönelik etik tartışmalar bir yana biyolojik açıdan mükemmel olabilecek insana erişemeye yönelik çabamız son sürat devam ediyor. Peki bize ait olmayan bir bedene sadece zihinsel yönlendirme ile sahip olduğumuzu düşünecek olursak ne olacak ?

Zihin kontrolü veya zihinsel yönlendirme şeklinde de tanımlanan, komplo teorilerine konu olan uygulamalar aslında Avatar ile doğrudan resmileştirildi.  Filmde insanlar tarafından üretilen bir yaşam formu aracılığı ile yönlendirilmiş yeni bir “hayatın” anahtarı sunuluyor.  Avatarımız aynı Matrix serisinde olduğu gibi “yetiştiriliyor. (Yapay rahim üzerine yapılan çalışmalar düşünülecek olursa gelecekte nasıl gelişmeler olacağını kestirmek zor olmayacak.) Filmde bir Na’vi  bedeni tasarlamak için gerçekleştirilen çalışmalar gelecekte insanlar için de rahatlıkla yürütülebilir. Laboratuvarlarda üretilen, uzaktan kumanda edilen yaşamlar… Gerçek sanallık bu olsa gerek…

Kahramanımız Jake Sully, insanların ürettiği hibrit bir genetik yapıya sahip olanNa’vi bedenindeki Avatar’a “can” veriyor.  Avatar’ı ortaya çıkaranlar ise bu sayede Na’vi’lere rahat bir şekilde ulaşmayı, onların gerçekten ne istediklerini ve böylece sorun olmaktan nasıl çıkarılacaklarını bulmaya çalışıyor. Bir anlamda Avatar’ın bir Truva Atı olduğunu düşünebiliriz.

[Çoğu antropologun bu durumu geleneksel yöntemimiz olan katılımlı gözlem açısından değerlendirdiğinde tebessüm ettiğini ve aklından neler geçirdiğini tahmin edebiliyorum :)]

Bu durum akıllara bir başka soruyu getirmiyor değil. Acaba mitolojik çağlardan bu yana aramaya başladığımız ölümsüzlüğe Avatar ile ulaşabilecek miyiz ? Filmin sonunda Jake Sully’nin kendi bedeni yerine önceden kontrol ettiği Na’vi bedenini tercih etmesi ve hayatını bu bedenle sürdürmesi gelecekte insanoğlunun böyle bir yol ayrımı ortaya çıktığında yapabileceği tercihin sadece bir örneği. Son dönemde ülkemizde GSM şebekelerinden yararlanan abonelerin numarasını taşıması gibi ruhumuzu/zihnimizi bir başka bedene taşımayabilecek miyiz ? Ruh aktardığımızı düşünün bedenin ise adı yok. Sanırım böyle bir şey insanoğlu için ikinci başlangıç olacaktır…

Eğer Avatar’da aktarılanlar bir şekilde hayatımızda yer alırsa yaşanacakları düşünmek dahi istemiyorum. Hollywood filmlerinin, yaşayacaklarımızın çoğu zaman bir ön gösterimi olduğunu düşünecek olursak başka söze gerek kalmıyor sanırım.

Araştırmacıların yaptıkları çalışmaların her zaman istihbarati bir değer taşıdığına dair mesaj filmde dikkat çeken konuların başında geliyor. Avatar’ı yöneten Jake Sully tarafından tutulan videolog’lar her ne kadar deneyleri sırasında yaşadıklarını arkadan gelenlere aktarmayı amaçlıyorsa da ister istemez zengin bir istihbarat kaynağına dönüşmüştü. Günümüzde de çok farklı bir durum olduğunu zannetmiyorum.

Helikopter pilotu Trudy’nin filmin sonuna doğru sergilemiş olduğu davranış ise üzerinden durulması gereken bir diğer konu.  Westwood Studios’un efsane oyunu Command&Conquer serisinin unutulmaz helikopteri olan “Orca” ile tıpatıp tasarlanan bir helikopterin pilotu olan karakterimiz yapılan saldırı sırasında yaşananlara bir anlamda isyan edip saf değiştiriyor. Bir anlamda farkındalığını ortaya koyuyor diyebiliriz. Günümüz dünyasında çoğu kişinin yaşamış olduklarımızdan hareket ederek defalarca yaşantılarının muhasebesini yapması ve tarafını seçmesi gibi…

Jake Sully’nin (Avatar) Na’vi halkı tarafından kabul edilmesinin de üzerinde durulması gerekiyor. Bazı işaretlerinden yola çıkılarak bir Şaman’ın onayı ile topluluğa kabul edilen karakterimiz sosyalizasyon sürecinin işleme aşamalarını birebir yaşıyor.  Na’vi kültürüne zamanla adapte olan, empati kurabilmeyi öğrenen, beraber yaşayabilmenin en önemli aracının etkili bir şekilde iletişim kurabilmekten geçtiğini farkeden Jake Sully onların bir parçası oluyor. Filmin çoğu yerinde geçen ve bana doğrudan “bir sen var senden içeri veya kalpten kalbe yol vardır” şeklinde bir çağrışımda bulunan “I See you” kalıbı belki de etkili iletişim kurmanın ulaşacağı son noktayı yansıtıyor.

Filmde tüm canlıların gerek kendi aralarında gerekse hep birlikte “Doğa” ile içiçe yaşayabilmesi ve söz konusu dengenin kurulması adına verilen önemli mesajı unutmamak lazım. Her zaman doğa ile içiçe olan bir şaman karaktere de filmde yer verilmesi  ayrıca bir tesadüf olamaz.

Na’vi’lerin filmin sonunda zafere ulaşması ve Doğa’nın her zaman olduğu gibi dengeyi sağlamasını günümüzde yaşanan küresel dönüşüme yönelik bir mesaj olarak kabul edebiliriz.

Geleceğin dünyasında, “diğerleri” ile birlikte yaşamak ve elimizde bulunan her türlü kaynağı, doğanın dengesini bozmadan, insanlık yararına kullanmak neslimizin devamı için tek çare olacaktır.

Bunun için ne mi yapmamız gerekiyor ? Sadece “görmek” yeterli…

H. Murat BABADALI

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Positive SSL