Sizleri bu yazımda yepyeni bir terimle tanıştırmak istiyorum. Bilim dünyamızda ne kadar çığır açar bilemiyorum ama çok fazla tartışmaya açık olacağı kesin: Homo socialmediaticus

Yaşayan en yeni tür olan Homo socialmediaticus’un ilk izlerine sekizinci kıta olarak kabul edilen Siberya’da rastlandı. Homo sapiensin bir merkezden dünya geneline yayılmasına karşın yeni türümüz bağımlı paralel evrim örneği sergileyerek dünyanın dört bir yanında gözlemlendi. Bu türün izlerine en çok sosyal medya olarak adlandırılan yapıda rastlanıldığı için Homo socialmediaticus olarak adlandırmayı tercih ediyorum.

Bilim dünyası her geçen gün yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Bilgi teknolojileri ve genetik alanında gerçekleştirilen çalışmaların ışığında yaptığımız araştırmalarda daha hızlı yol alıyoruz. İnternetin sunduğu imkanlardan faydalanarak dünyanın dört bir yanındaki bilim insanları ile verilerimizi paylaşıp görüş alışverişinde bulunabiliyoruz. Bu durum aynı zamanda doğru kaynaklı bilgilerin daha geniş kitlelere geçmiş yıllara göre daha kısa sürede ulaşmasına olanak tanıyor.

İnsanın başlangıcı bilinmeyen geçmişinden bugüne dek uzanan yaşam yolculuğundaki duraklarına dair bilgilerimiz için de aynı durum söz konusu. Yürütülen kazı çalışmaları sonucunda elde edilen bulgular üzerinden yapılan açıklamalar birbirini izliyor. Son dönemde atalarımızın kimler  olduğu, nerede ve nasıl yaşadıkları, nasıl beslendikleri hatta cinsel yaşamlarının hangi boyuta vardığını açıklamaya çalışan araştırma ve haberlere daha fazla rastlar olduk. Çoğumuz için hayretle karşılanan bu bilgilerin işin biraz magazin boyutu olabileceği düşünülse de odaklandığı bir tek nokta var o da; geçmişimiz.

Yaşam yolculuğunu milyonlarca yıl öncesine bağladığımız İnsan ırkının yeni bir türü. Yaşam zincirindeki varlığına dair ilk bulguları yaklaşık 60-70 yıl öncesine dayandırabiliyoruz. Bu türe yönelik elle tutulur ilk örneklerin günümüzden yaklaşık 20-30 yıl öncesine kadar tarihlendirilebileceği düşünülüyor. Yapılan çalışmalar son 10 yıllık dönemde bu yeni türün en genç örnekleri ile karşılaşabileceğimizi gösteriyor. Homo socialmediaticus’un Homo sapiens’in teknolojik alanda yaşadığı ve etkisini sosyal/kültürel alanda gösteren değişim  sonucunda mutasyona uğrayarak evrilmeye başladığı ve varlık alanını giderek genişlettiğini görülüyor.

Neden böyle bir tanımlamaya ihtiyaç duyuldu ? Onları yaşayan diğer insan türünden ayıran neydi ? Genetik akrabalığı çeşitli araştırmalarla ortaya konulan ve Neanderthallerin dünya üzerinden ortadan kalkmasında rol oynayan  Homo sapiensler nasıl olduda Homo socialmediaticus’a karşı koyamadı ? Bu türün yaşayan üyelerini gelecekte neler bekliyor ?

Konunun başlangıcı, temelleri hayallerde atılan ve en sonunda bir oda büyüklüğünde imal edilen ilk bilgisayara kadar dayanıyor. İlerleyen zaman içinde bilgisayarların hayatımıza daha fazla girmeye başlaması ve sonunda “dünyaları” avucumuza sığdırabileceğimiz hale gelmesine kadar uzanıyor. İlk insanların öte dünya inanıcına sahip olduğu ve bu dünyadan başka öteki bir dünyaya inadıklarına dair bir şüphemiz bulunmuyor. Her ne kadar gidenin geri dönmediği ve bu dünyada yaşayanların da gidemediği O boyut çeşitli araştırma alanlarının konusu.

İnsanoğlu miladi takvime göre 2000’li yıllara yaklaşırken varsayılan öte dünya izlenimini bir adım ileriye taşıdı. Bunu da herhangi bir şekilde boyut değiştirmeden tam anlamı ile bir çeşitleme yaparak gerçekleştirdi. Aslında adeta boyutsal bir kırılma yaşandı. Bu kırılma İnternet’te yaşanıyordu.

İnternetin bir yaşam platformu olarak düşünülmediği ilk dönemlerde özellikle gündelik yaşamda karşımıza çıkanların gelip geçici olacağı, yaşantımızın o kadar da fazla etkilenmeyeceği görüşü çoğu kişide hakimdi.  Fakat tam tersi oldu. İnternet bir yaşam platformuna dönüşürken yeni insan türü olarak adlandırabileceğimiz Homo socialmediaticus’un ilk örnekleri de belirmeye başladı.

Onlar bu platformu sanal bir dünyaya dönüştürdü. Rüyalarda, hayallarde, kelimlerde aranan öte dünyayı bu sanal yaşam platformunda aramaya ve yaşamaya başladılar. İkinci hayatımıza ev sahipliği yapan bu yeni alemde adeta sınırsızlığın sınırlarına ulaşmak isteniyordu.

İnternet ile beraber son birkaç yıl içinde yaşantımıza giren sosyal medya kavramı adeta bu kişiler için fiziksel olarak sahip olduğumuz beş duyuyu tamamlıyordu. Bu durumun yansımaları sosyal medya yapıları olarak kabul edebileceğimiz community sitelerinde, mikro bloglarda ve blog sayfalarında karşımıza çıkıyordu. Söz konusu kişilerin günlük yaşamlarındaki her an bu yapılara yansımış durumda. Sınırsız paylaşım ve etkileşim temelinde gerçekleştirilen bu faaliyetlerde sınırların çizilmesinin ne kadar zor olduğunu belirtmemiz gerekmiyor. 

Homo socialmediaticus’lar artık anne karnındayken bu dünyadaki yerini almaya başlıyor. Bebekleri için blog sayfaları, domain ve sub-domain tescilleri yapan hatta bebeklerinin  3 veya 4 boyutlu (4. boyut bir başka yazımızın konusu olacak.) ultrasonografi görüntülerini bağlantıları ile paylaşan yetkişkinlerin sayısı azımsanamayacak durumda .Taşınabilir bilgisayarlar, tabletler ve özellikle de cep telefonları yeni türümüzün sanal dünyaya bağlanması için yeterli oluyor. (Yakın bir gelecekte doğacak bebeklere mikro iletişim araçlarını entegre ederlerse hiç şaşırmayın.)

Herhangi bir sosyal medya kaynağında oluşturulan profil ile yaşama bağlanan Homo socialmediaticus’lar kendi aralarında ayrı bir dile sahipken ekonomilerini ve mesleklerini de oluşturmuş durumdalar. Düşüncelerini, duygularını açık yüreklilikle networkü ile paylaşma eğilimi göstermekten çekinmeyen genç türümüz romantizmi ve aşklarını da kendi aleminde yaşamakta. Cinsellik konusuna sanal bir yaklaşımın sergilendiği bu boyutta yaşanan orgazm taklitlerinin gerçek yaşam dönüldüğünde yerini bir sürü soruna bıraktığı ise kaçınılmaz bir gerçek.

Kimliklerine ve özelliklerine kısaca değinmeye çalıştığım ve bu yazıyı okuduğunuz an yanı başımızda yaşanmaya devam eden Homo socialmediaticus teknolojik tarihsel süreçteki yaşanan değişimin sonucunda biyo-sosyal/kültürel bir mutasyona uğramış bir yaşam formudur. Bunun sonucu olarak ta Homo socialmediaticus yaşayan, tespit ve tescil edilen bir tür olarak dünyamızdaki yerini almıştır. İnternet ve sosyal medyanın en önemli mutasyon ajanları olarak değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.

Dünyamızdaki doğal kaynakları tüketerek ayakta kalmayı misyon edinen bizler için yeni gezegenlere yerleşmek, kuantum fiziğinin sınırlarında gezinmek belki solucan deliklerinden yeni boyutlara/alemlere ulaşmak hayal olmanın ötesinde gerçekleşmek için sırasını bekliyor. Bu noktada Homo socialmediaticus bir ara tür-geçiş formu olarak nitelendirilebilir. Varlığının ilk anından yaşanacak son anâ kadar kendini gerçekleştirme hayalinin peşinde koşan insan türü için Homo socialmediaticus İnsan 2.0''a giden yolun başlangıç noktası olacaktır.

Murat  BABADALI

Gelecek yazıda: 5 Tweette Sosyal Medya Manifestosu

Positive SSL