Beslenme Antropolojisi, beslenme ile antropoloji bilimlerinin ara yüzeyinde yer alır.

Toplumların beslenme durumları ile sosyal ve biyolojik etkenlerin etkileşimlerini inceleyen bir daldır.

İnsanlığın beslenme tarihine bakıldığında avcı toplayıcı evreden sonra giderek artan tarım toplumlarında tahılgillerde üç büyük gıda kuşağı görülmektedir. Orta Doğu’da buğday, Asya’da pirinç, Amerika kıtasında mısır. Bu üç tahıl yeryüzünde coğrafi olarak farklı ağırlıklarda dağılmıştır. Endüstri sonrası küreselleşme döneminde tüm malların yeryüzünde fazla dolaşması sonucu gıdalar da sadece üretildikleri bölgelerde değil ulaştıkları her noktada tüketilmeye başlanmıştır. Beslenme antropolojisi insanlarla gıdanın ve toplumların beslenme alışkanlıklarının çok yönlü incelenmesini konu edinmiştir.

Beslenme biyo- kültürel bir olgudur. Bağlı olarak hem  biyolojik (fizik) antropolojinin hem de sosyal antropolojinin araştırma alanına girmektedir.

Biyolojik Antropoloji ve Beslenme

Geçmişteki ve günümüzdeki insan türünü inceleyen biyolojik antropologlar beslenmenin büyüme ve gelişme yönüyle ilgilenirler. Biyolojik antropolojinin alt dalı olan paleoantropolojik kazılardan elde edilen veriler insan bedenindeki değişmelerin beslenme rejimlerindeki farklılaşmalara bağlı olduğunu göstermektedir. Diğer bir anlatımla beslenme rejimlerinde farklılaşmalar olmasaydı insan vücudunda değişme olmayacaktı. Toplayıcı beslenme tarzından avcı toplayıcı düzene geçiş, insanın  et tüketmeye başlaması,  insan beyninde, mide ve bağırsakta değişmeler yaratmıştır. Beyin büyümüş, sindirim sisteminin hacmi küçülmüş, bu değişmeye vücudun diğer kısımları da uyum göstermiştir. Geçmişte yaşayan insanların neler yedikleri, hangi hastalıklara yakalandıkları, fosil kemikler ve dişlerden izlenmektedir. Biyolojik antropolojinin araştırma alanları çok geniştir. Günümüzde biyolojik antropologlar İnsanın büyüme ve gelişmesini, çevrenin büyüme ve gelişme üzerindeki etkilerini, kan gruplarını, insanların kendi aralarında nasıl farklılaştıklarını (insan çeşitliliğini) ve çeşitli biyolojik özelliklerin hastalıklara karşı duyarlılıklarını incelemektedirler.

Sosyal Antropoloji ve Beslenme

Sosyal Antropoloji kültürleri inceleyen bir bilim dalıdır. Kültür karmaşık ve anlaşılması zor bir alandır. Çünkü İnsan davranışlarının çok farklı alanlarını; alet yapımı, çiftçilik, doğum adetleri, hastalık ve sağlıkla ilgili uygulamalar, cinsel pratikler,  beslenme gelenekleri gibi öğrenmeye dayalı kuşaklar boyu aktarılabilen her şeyi kapsamaktadır. Bağlı olarak beslenme alışkanlıklarımız sosyo-kültürel sistemin bir parçasıdır ve kültürleri yansıtırlar. Beslenmenin kültüre bağlılığı /bağımlılığı aşağıdaki örneklerde gösterilmektedir.

Kültür kısaca yaşam biçimidir. Antropologlar insanlar ve toplumlar arasındaki farklılaşmayı kültür farklılaşmalarının bir sonucu olarak açıklarlar. Kültürler farklılaştıkça beslenme alışkanlıkları, yenilen ve içilen gıdalar, sofra ve öğün düzeni, gıdalara verilen değer, besin hazırlama pişirme saklama usulleri  değişmektedir.

(Özdere-Ortaköy Pazarı 2019 / Yeni Sahra Pazarı - İstanbul 2019 © Nuran Elmacı)
ACI - Biber acısı , İzmir Pazarcılarına aşk acısını çağrıştırırken, İstanbul'dakilere hayatın zorlukları içerisinde çekilen acıları hatırlatıyor.

Her birey kendi yaşantısı içerisinde beslenmeye ilişkin değer ve davranışları çocukluktan başlayarak kültürleme (sosyalleşme) sürecinde öğrenir. Çocuklar et, böcek, tırtıl, tohum, sebze meyve yemeyi sofralarda öğrenmekte, yine acı, ekşi, tatlı gibi tatları sofralarda fark etmektedirler. Yemek oturarak mı, masada mı yenilecek?  Elle mi yenilecek yoksa çatal mı kullanılacak. Hangi besin ne zaman, ne kadar tüketilecek. Bu ve benzeri soruların yanıtları yine aile sofralarında öğrenilmektedir. Yaşam boyu kazanılan bu öğretiler diğer kuşaklara aktarılarak kuşaklar boyu az veya çok değişerek devam eder.

Her kültürde gıdalara verilen değerler farklıdır. Batı Bengal’de geleneksel Hindu riti olan pirinç yedirme töreni pirince verilen kültürel değeri açıklamaktadır. Bu tören erkek çocuklara altı aylık, kız çocuklara yedi aylık olunca yapılır. Çocuk dedesinin dizine oturtulur ekşi veya acı bir gıdanın eşliğinde ilk pirinç yedirilir.

Simitçi Tablaları - Kudüs

(Simitçi Tablaları / 2019 Kudüs © Nuran Elmacı)
Bizim simitlere benzemiyor.

Tüm İslam ülkelerinde ekmek değerli ve kutsaldır. Yaşamı ifade eder. Anne babalar ekmek parası kazanmak (yaşamlarını sürdürmek) amacıyla çalışırlar. Bir insanın ekmeği ile oynanmaz. Ekmek yere düşürülmez.

Her toplumda sevilen gıdalar vardır. Bu gıdalar toplumdan topluma farklılıklar gösterirler. Almanlar birayı, Ruslar votkayı, biz Türkler rakıyı ve ayranı severiz.  İtalyanları makarna ve pizza, Fransızları pasta, Türkleri kebap simgelemektedir.

Her toplumda gıdalarla ilgili inanışlar çok çeşitli ve zengindir. Gelişmekte olan ülkelerde bu tür inanışlara daha çok rastlanmaktadır. Bazı besinlerin çocukları hırsız ve arsız yapacağına, bazı besinlerin hamilelere zarar vereceğine, bazı besinlerin süt verimini artıracağına, bazı besinlerin de hastalıkları iyileştireceğine inanılmaktadır. Beslenme ile ilgili inanışların ve bazı besinlere verilen geleneksel değerin anlaşılması, toplumun, özellikle bebek ve hamile annelerin sağlığına olumlu veya olumsuz etkilerinin bilinmesi açısından önem taşır.

Yeryüzünde yaşayan insanların besinlerle ilgili inanışları, ritüelleri, törenleri akıl almayacak kadar çeşitlidir. İnanışlar ve ritüeller genel olarak temel besin etrafında gelişmiştir. Asya’nın birçok bölgesinde pirinç temel besin olduğu için ritüel ve dinsel bir anlam taşır. Laos’ta her sabah pişirilen pirinç tapınağa bırakılır. Japonya’daki çiftçiler hasadın bereketli olması için pirinç ruhunu temsil eden heykel önünde dua ederler.

Kültür kavramsal olarak çeşitli kurum ve değişkenlerden oluşan, değişkenler arasında fonksiyonel ilişki bulunan bir bütündür. Kültürün başlıca değişkenleri; Birey  kişi, coğrafya, sanat, bilgi, eğitim, kaynaklar -töreler, dil, aile ve akrabalık, din devlet yönetim, üretim- tüketim, sağlık ve hastalık kurumlarıdır. Kültürün her bir kurumu diğer kurumu etkiler ve onlardan etkilenir. Bu nedenle halkın beslenme durumunu anlamak için onların ekoloji ve ekonomilerini bilmenin yanında dinsel, toplumsal, eğitim ve estetik kurumlarını da incelememiz gereklidir.

Kültürün her bir değişkeni ilgili bilim dallarının inceleme alanına girmektedir. Örneğin dil değişkeni dil bilimcilerinin, üretim-tüketim ekonomistlerin çalışma alanına girmektedir. Daha önce belirtildiği gibi beslenme antropolojisi disiplinler arası bir daldır. Beslenmenin sağlık ve hastalıklarda rolüne gittikçe artan ilgi, sağlık sorunlarının çözümünde antropolojik verilerden yararlanmayı zorunlu kılmıştır. Bu yanıyla beslenme antropolojisi Sağlık Antropolojisi çalışma alanları içerisinde yer alan uygulamalı bir alandır.

Kültürel Yapı Elemanları ve Beslenme

Beslenme alışkanlıkları kültür kavramını oluşturan tüm değişkenlerden etkilenmekte ve kültür bütününe göre şekillenmektedir. Hükümetlerin gıda ve tarım politikaları, aile ve akrabalık yapısı, kadının statü rolü, cinsiyete ilişkin anlayışlar vb. gibi birçok yapı elemanının beslenme ile yakından ilişkilisi vardır. Ancak din ve coğrafya değişkenleri  beslenme alışanlıklarımızın oluşmasında etkin ve belirleyici  bir role sahiptir.

Şöyle ki; Besin elde etmemizi ve beslenmemizi belirleyen temel öğe kültürlerin üzerine yerleştiği coğrafyalardır. Beslenme temelde insanın yaşadığı çevreye, doğaya bir uyumudur. Her toplum coğrafyanın sundukları yiyeceklerle beslenir.  Coğrafyalar farklılaştıkça beslenme alışkanlıkları farklılaşır. Coğrafya terimi ürün  yetişmesi ve ürün çeşitliliğini  etkileyen etkenler olarak; deniz, ova, kurak sulak, sıcak soğuk mevsimler gibi bir çok doğal oluşumları ve iklimsel olguları içine almaktadır. Aynı iklim koşullarını paylaşan Akdeniz sahillerinde sınırları bulunan ülkeler benzer besinlerle beslendiklerinden “Akdeniz Mutfağı” gibi ünlü bir mutfağın  gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.

Neleri yiyip yemeyeceğimizi, yasak ve tabuları, sofrada hangi kurallara uyacağımızı belirleyen diğer bir değişken din kurumudur. Tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında hangi hayvanların etlerinin yenmeyeceği belirtilmiştir. İslam dininde yenmesine izin verilen besinlere helal verilmeyenlere haram denir. İslamiyet’te kan, leş, domuz, yılan gibi hayvanların etleri ve alkollü içki tüketmek haram kılınmıştır. Hıristiyanlık bazı gıdaları yasaklamak yerine oburluğu günah saymaktadır. Yahudilikte birçok hayvanın eti yasaklanmasına karşın pişirme ve yeme usulüyle ilgili çok katı kurallara rastlanmaktadır. Bu yasaklar tüketicileri sınırlamakla kalmamış, onların üretimi veya ticaretinin yapılması gibi ekonomik faaliyetleri de etkilemiştir. Hinduizm’de inek kutsal sayılmış ve büyük baş hayvanların yenmesi yasaklanmıştır. Bağlı olarak  birçok Hindu inancında vejeteryanlık görülür.

Yine birçok dinlerde Oruç tutma şartı vardır.  Buna karşın oruç tutma kuralları, diğer bir deyimle, orucun süresi, zamanı, gıda yeme yasakları ve kısıtlamaları dinlerden  dinlere göre farklılık göstermektedir. Örneğin; Müslümanlar İslam takviminin  dokuzuncu ayı olan Ramazan ayında bir ay boyunca oruç tutarlar. Bu oruç süresince gün boyu hiçbir gıda yenilip içilmemelidir. Hıristiyanlar (mezhepler arasında farklılıklar görülse de) kilisenin belirlediği günlerde et ve hayvansal besinler tüketmezler. Onların oruçları genellikle gıda yasaklamaları yanında perhiz temelli gıda kısıtlamaları şeklınde de olmaktadır.

Yezidiler Aralık ayının ilk üç günü -Salı Çarşamba Perşembe- günleri, din adamları ise kış yaz ayında olmak üzere seksen gün oruç tutarlar.

Kültürler değişirler. Bağlı olarak beslenme alışkanlıklarımızda değişirler. Beslenme kalıplarını değiştiren nedenler arasında diğer kültürlerle temas ve yayılma başta olmak üzere teknolojik gelişmeler, kentleşme, coğrafi değişimler, ekonomik dalgalanmalar, doğal afetler, savaşlar, göçler, aile-akrabalık yapısı ve kadının statü rolünde farklılaşmalar ve benzeri nedenler sayılabilir.

Antropoloji, yamyamlık (kanibalizm) gibi nadir rastlanan da olsa yeryüzünde görülmüş olan beslenme uygulamalarını da incelemekte ve sembolik açıdan dünya gıda tüketiminin evrimini açıklamaya çalışmaktadır.

Özet olarak beslenme antropolojisi; Besin ve beslenmenin evrimsel, davranışsal ve kültürel bakış açıları ile incelenmesidir. Beslenme, sağlık ve hastalıkla iç içedir. Bu açıdan Halk Sağlığı alanında çalışan beslenme antropologları sosyal kültürel ve ekolojik etkenlere bağlı besin eksiklilerinin çocuklarda ve yetişkinlerde yarattığı sağlık sorunlarını çalışmaktadırlar. Alan araştırmalarından elde edilen bu veriler, toplumları tanıma, beslenme alışkanlıklarının onların sağlıklarını nasıl etkilediğini anlama açısından önemlidir. Günümüzde beslenmenin sağlık değeri üzerinde yoğunlaşıldıkça beslenme antropolojisi daha da önem kazanmakta bu alanda araştırmalar artmaktadır. Beslenme antropolojisi araştırmalarında beslenmenin insanlık tarihi içindeki gelişme ve değişmesi incelendiği gibi beslenme alışkanlıkları  ve  değişmesi de  araştırılan konular arasında yer almaktadır.

Kaynaklar:

  • Counihan, C ve Penny ,V. E, ed. (1997). Food and Culture: A Reader. New York and Londra: Routledge
  • Dufour, Darna L. ve Goodman Alan H vd der’ (2012). Nutrinional Anthropology. Biocultural Perspectives. Oxford University Press
  • Goldman, Lewrence(1999). The Anhtropology of Cannibalism, Wesport, Coon. Bergin&Garvey
  • Özbek, M. (2013). Beslenme Kültürü ve İnsan: Niçin Sağlıksız Besleniyoruz, Ankara: Altay Yay. Rek.Org.Tic.Ltd.Şti.                                                                                     

*Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı (Emekli) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuran ELMACI tarafından kaleme alınan bu makale ilk olarak 25 Ocak 2023 tarihinde web sitemiz www.antropoloji.net'te yayınlanmıştır.

Referans Göstermek İçin Bilgiler:

ELMACI, Nuran: “Beslenme Antropolojisi (Nutritional Anthropology)”, https://www.antropoloji.net/index.php?option=com_content&view=article&id=607:beslenme-antropolojisi-nutritional-anthropology&catid=82&Itemid=475 (Antropolojinet Web Sitesi), Yayın Tarihi: 25 Ocak 2023.