İnsanlık tarihini araştıran disiplinlerarası Antropoloji bilimi için fosillerin önemi büyüktür. Fosiller dünyanın oluşumundan bu yana yaşamış olan (binlerce, milyonlarca hatta milyarlarca yıl öncesinden); tek hücreli – çok hücreli, makro-mikro, bitki-hayvan, denizel-karasal, insan hayvan gibi her türlü organizmaya ait taşlaşmış kalıntılardır.
Araştırmacılar bu kalıntıları çıkartıp tanımlayarak geçmiş canlılık tarihini yeniden canlandırmaya çalışır. Yaşayan her canlı bir şekilde iz bırakır, ancak bu izlerin önemli bölümü deprem, yer kayması, fay hareketleri gibi çevresel koşullar nedeni ile günümüze ulaşamamaktadır.
Anadolu insanlık tarihi geçmişi yaklaşık 16 milyon yıl öncesine dayanır. Yarım ada şeklinde bir kara köprüsünü andıran Ülkemiz, oldukça zengin mağara, açık alan ve geçmişe ait nekropol buluntuları barındırmaktadır. Bulunduğu coğrafik alan nedeniyle de Anadolu’muz canlı çeşitliliği açısından bir deryadır. Bölgenin sular altında olduğu dönemden kalan denizel omurgalı ve omurgasız fosilleri ile karasallaşmaya başladığı dönemlerden itibaren yaşamış olan karasal bitki ve hayvanlara ait fosiller bolca bulunmaktadır. Hatta konunun popüler değeri; zaman zaman araştırmacıların buldukları fosilleri “Türkiye’de ilk” başlığı ile duyurma çabalarına da neden olmaktadırlar.
Antropoloji insan bilimidir. Peki, neden tüm omurgalılara ait fosil kalıntılarla ilgilenir?
Çünkü insan, üzerinde yaşadığımız dünyanın ekolojik zincirinin sadece bir halkasını oluşturur. Halkanın herhangi bir yerinde meydana gelen değişim tüm zinciri etkiler. Bu nedenle tek başına insanı ele alarak insanlık tarihini aydınlatmak mümkün değildir, insana ait kalıntıların yanı sıra diğer hayvanlar ve bitkilere ait fosillerin de incelenmesi gerekir. Yaklaşık 4-5 milyar yıllık geçmişi olan Dünyamızın hemen her yerinde fosil bulmak mümkündür. Ancak bunca fosil zenginliğine rağmen yer hareketlerinin yoğun yaşanması, ne yazık ki fosil kalıntıların yok olmasına, zarar görmesine ya da çok derinlere gömülmesine neden olur. Bu nedenle milyonlarca yıl önce yaşamış insan atalarına ait fosilleri bulmak antropologları zorlamaktadır.
Dünya’da en eski insan fosili Afrika’dan ele geçmiş ve yaklaşık üç milyon yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülmektedir. Böylece şimdilik insanlığın kökeninin Afrika olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında Anadolu da fosil açısından çok zengin ve insanlık tarihi açısından oldukça önemli bir yarım adadır. Anadolu’da çıkartılmış en eski insan fosili Denizli’de bulunmuş 1.5 milyon yıl eskiye tarihlendirilen Kocabaş fosilidir. Bu buluntunun Denizli’den ele geçmiş olması, bölgenin insanlık tarihi açısından daha ayrıntılı olarak araştırılması gerektiğini gösterir. Bununla birlikte İstanbul Yarımburgaz, Antalya Karain, Konya Dursunlu gibi yerleşim alanlarından, her ne kadar insana ait fosil bulunmasa da, insan yaşamına ilişkin bol miktarda taş aletler ve hayvan fosilleri bulunmuştur. Bu coğrafyalarda araştırmalar genişletildiği takdirde, tarihi açıdan büyük zenginliklere gebe olduğu da bir gerçektir.
Antropolojik araştırmaların artmasıyla bulunacak insan, hayvan ve bitki fosilleri, Anadolu’da tarihsel süreç içerisinde yaşamış olan insan atalarının morfolojik değişimleri, sağlık sorunları, sosyal yaşamları ile birbirleriyle ilişkileri hakkında daha çok bilgi edinmemizi sağlayacaktır. Ancak bu bilgilerin anlamlı sonuçlar verebilmesi için jeolojik, paleontolojik, arkeolojik ve antropolojik araştırmaların birbirleri ile bağlantılı şekilde yürütülmesi gerekir.
Disiplinlerarası çalışmaların değer kazandığı günümüz bilim dünyasında tüm bilim dalları kendi branşlarının sağladığı bilgileri, diğer bilimlerle paylaşarak daha önemli bilgilere ulaşmak için bir bütün oluşturma çabası içerisindedir. Ülkemizde de “her şeyi ben bilirim algısı”nın değişmesi ve disiplinlerarası çalışma geleneğinin yerleşmesi gerekir.
Fosil araştırmalarına yönelik çalışmalar antropolojik çalışmalara değer katmaya devam edecektir.
*Prof. Dr. Ayla SEVİM EROL tarafından kaleme alınan bu makale ilk olarak 08 Ekim 2018 tarihinde KemerGözcü.com sitesinde yayınlanmıştır.