Yeditepe Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Antropoloji Bölümü Başkanı Sayın Prof. Dr. Akile GÜRSOY'un çocuk sağlığı ve konunun kültürel boyutuna değinmiş olduğu yazısını sizlerle paylaşmak istiyoruz.*
***
Bebek ölüm oranları maddi ve çevresel faktörleri yansıtan basit bir istatistik oranı gibi gözükse de, bu oran aslında bir ülkenin, bir topluluğun hayat tarzını, farklı nesillere, farklı yaş gruplarına, değişik cinsiyetlere (kadın-erkek) verdiği farklı değeri ve daha pek çok konuşulmayan güç dengelerinin sessiz ama bir o kadar da anlamlı göstergesidir.
Sağlık ve Sosyal Bilimler: Nasıl Bir Kesişme Alanı?
Postmodern gelişmelere paralel olarak, son yirmi-otuz yıl içinde sağlık bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki alan daha geçirgen oldu, sağlık bilimcileri ile sosyal bilimciler birbirleriyle daha fazla diyalog içine girdiler. Bu yakınlaşma, her iki disiplin arasındaki hiyerarşik yakınlaşmayı çok fazla etkilememiş görünüyor. Sosyal bilimciler, (özellikle kalitatif araştırma yapma konusunda uzmanlaşan sosyal antropologlar ve sosyologlar), seslerini duyurabilmek ve araştırma bulgularının geçerliliğini kanıtlayabilmek için araştırmalarını kantitatif yöntemlerle de desteklemek durumunda kaldılar. Bi-omedikal gelenek içinde yetişmiş sağlık bilimcileri ise, kalitatif yöntemleri genellikle daha kolay ve öğrenmesi, uygulaması, değerlendirmesi daha basit yöntemler olarak algılayıp kabul ettiklerinden, yürüttükleri araştırmalarda sosyal bilimcileri demokratik bir ekip çalışması içine almak yerine, kalitatif yöntemleri de kendileri uygulamaya başladılar. Bu eğilime bütün dünyacla rastlandı, ancak sosyal bilimlerin çok gelişmiş olmadığı ülkelerde bu eğilim daha yaygın zemin buldu.
Postmodern gelişmelere paralel olarak, son yirmi-otuz yıl içinde sağlık bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki alan daha geçirgen oldu, sağlık bilimcileri ile sosyal bilimciler birbirleriyle daha fazla diyalog içine girdiler. Bu yakınlaşma, her iki disiplin arasındaki hiyerarşik yakınlaşmayı çok fazla etkilememiş görünüyor. Sosyal bilimciler, (özellikle kalitatif araştırma yapma konusunda uzmanlaşan sosyal antropologlar ve sosyologlar), seslerini duyurabilmek ve araştırma bulgularının geçerliliğini kanıtlayabilmek için araştırmalarını kantitatif yöntemlerle de desteklemek durumunda kaldılar. Bi-omedikal gelenek içinde yetişmiş sağlık bilimcileri ise, kalitatif yöntemleri genellikle daha kolay ve öğrenmesi, uygulaması, değerlendirmesi daha basit yöntemler olarak algılayıp kabul ettiklerinden, yürüttükleri araştırmalarda sosyal bilimcileri demokratik bir ekip çalışması içine almak yerine, kalitatif yöntemleri de kendileri uygulamaya başladılar. Bu eğilime bütün dünyacla rastlandı, ancak sosyal bilimlerin çok gelişmiş olmadığı ülkelerde bu eğilim daha yaygın zemin buldu.
Postmodern gelişmelere paralel olarak, son yirmi-otuz yıl içinde sağlık bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki alan daha geçirgen oldu, sağlık bilimcileri ile sosyal bilimciler birbirleriyle daha fazla diyalog içine girdiler. Bu yakınlaşma, her iki disiplin arasındaki hiyerarşik yakınlaşmayı çok fazla etkilememiş görünüyor. Sosyal bilimciler, (özellikle kalitatif araştırma yapma konusunda uzmanlaşan sosyal antropologlar ve sosyologlar), seslerini duyurabilmek ve araştırma bulgularının geçerliliğini kanıtlayabilmek için araştırmalarını kantitatif yöntemlerle de desteklemek durumunda kaldılar. Bi-omedikal gelenek içinde yetişmiş sağlık bilimcileri ise, kalitatif yöntemleri genellikle daha kolay ve öğrenmesi, uygulaması, değerlendirmesi daha basit yöntemler olarak algılayıp kabul ettiklerinden, yürüttükleri araştırmalarda sosyal bilimcileri demokratik bir ekip çalışması içine almak yerine, kalitatif yöntemleri de kendileri uygulamaya başladılar. Bu eğilime bütün dünyacla rastlandı, ancak sosyal bilimlerin çok gelişmiş olmadığı ülkelerde bu eğilim daha yaygın zemin buldu.
Bu yazıda sunduğum araştırma deneyimi ve araştırma bulguları, sağlık konuları ile ilgilenen bir antropologun bakış açısını taşımaktadır. Ele aldığım konu, Türkiye''deki bebek ve çocuk ölümleri konusudur. Yazının ilk bölümünde, 1980''lerde İstanbul''da yürüttüğümüz bir sosyal araştırmayı aktarmak istiyorum. Yazının ikinci bölümünde ise, araştırma bulgularından hareketle sosyal bilimlerle sağlık bilimleri arasındaki kesişme alanlarının ortaya çıkardığı derinliklerden, zenginliklerden ve sorunsallardan söz edeceğim.
Türkiye''de Bebek Ölümleri
(Burada sunulan araştırma sonuçları, "Infant Morlality: a Turkish Puzzle?" başiığı altında Health Transition Revie\\v dergisinde yayınlanmıştır (Vol.2, No.2 October 1992). İngilizce yayınlanan makalenin Türkçe''ye çevirisinde yardımcı olan Melin Yuna''ya teşekkür ederim.)
Özet
Bu yazıda Türkiye''deki bebek ve çocuk ölümü sorununu irdelemekteyim. Araştırma sonuçlarından yola çıkarak çocuk sağlığı konusunu çocuğun içinde bulunduğu kültürel ortamın dinamiklerinden çok, öncelikle anneyle ilintili şekilde inceleyen teorilerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini tartışıyorum. Çocuk sağlığı ile ilgili bulgularda birincil sorumluluğun anneye yüklenmesi aslında bugün ''annelik'' kavramının ve anlayışının bilimsel diskura ve metodolojiye nasıl girdiğinin bir göstergesi. Bu yazıda sunulan araştırma bulguları, bizim İstanbul örneklemimizdeki yüksek orandaki-çocuk ölümlerine sebep olan faktörlerin çoğunun haneler ve anneyi çevreleyen kültürel koşullarla'' ilgili olduğu, ve sadece birkaç faktörün dolaysız olarak annenin kendisiyle ilgili olduğunu gösteriyor. Bu bulgular daha sonraki araştırma ve çocuk sağlığıyla ilgili politik kararlar açısından ciddi bir önem taşıyor.
Araştırma Sorunsalı
Pek çok ülkede ve özellikle birçok Ortadoğu ülkesinde olduğu gibi, Türkiye''de de ne kişi başına düşen gayrisafi milli hasıla, ne de gelişmişlik kriterleri yüksek oranlardaki bebek ölümlerini açıklayamıyor. Beş yaş üzeri çocuk ve yetişkin ölüm oranları Türkiye ile aynı olan ülkelerin bebek ölüm oranları Türkiye''ye kıyasla çok daha düşük gözüküyor (Adlahka, 1970: 31, 56, 181). İleri yaşlardaki yetişkinlerin ölüm oranlarına göreceli olarak daha yüksek olan çocuk ve bebek ölümlerinin sebepleri halen yeterince açıklanamadı. Yüksek ölüm oranlarının belli çocuk hastalıklarıyla mı, kötü sağlık koşullarıyla mı, yeme bozukluklarıyla mı, yoksa yetişkinlerin sahip olduğu bakım koşullarının aynı etkinlikte çocuklara uygulanmamasından dolayı mı olduğu halen anlaşılamadı (Shorter ve Macu-ra, 1983: 21). Akşit ve Akşit''in ifade ettiklerine göre: "Gelir düzeyiyle ölüm oranlan arasındaki tarihsel ilişkinin son derece değişken olduğunun bilincindeyiz, ancak Türkiye ''de kişi başına düşen gelirin üçte birine sahip Sri Lanka''daki bebek ölümlerinin Türkiye''deki bebek ölümlerinin yarısı kadar olması şaşırtıcı" (Akşit ve Akşit, 1989:571).
Aynı şekilde Tunçbilek de bebek ölümlerinin Türkiye''nin başlıca sorunlarından biri olduğuna dikkat çekiyor, özellikle de farklı sosyo-ekonomik ve demografik değişkenler karşısında yarattığı çelişkiler göze alındığında (1989: 3).
Yüksek Bebek Ölümlerinin Toplumsal Sebepleri Üzerine Araştırma
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bebek ve çocuk ölümleri üzerine yapılan araştırmalarda açıklayıcı faktörler, genellikle medikal ve fizyolojik sonuçlar yoluyla ara değişkenler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Beslenmenin, emzirmenin ve hastalıkların etkilerini ölçen pek çok çalışma yürütülmüştür (Brown, 1984; Hoffman ve Lamphere, 1984; Martorell ve Ho, 1984; Tezcan, 1985). Solunum ve bağırsak hastalıkları, ve enfeksiyon hastalıklarının etkileri incelenmiştir (Poster ve Anderson, 1978; Black 1984; Bradley ve Keymer, 1984).
Sosyo-ekonomik çevre faktörleri ve teknolojinin gelişmişlik düzeyi de araştırmaların göz önüne aldığı noktalardandır. Genelde, kadının toplam hamilelik sayısı ve çocuk sayısı, hanede yaşayan toplam kişi sayısı ve bebek ölümü arasında doğru orantılı ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Anne ve babanın eğitim seviyesi, ailenin gelir düzeyi ve bebek ölümü arasında ters orantılı ve anlamlı bir ilişki de bulunmuştur (Adlahka, 1970, Briscoe, 1984; Schultz, 1984; Ware, 1984; Tunçbilek ve Ulusoy, 1988). Bilim adamları ölüm vakalarını, çoğu zaman oranlarıyla belirlenmiş yukarıdakilere benzer sosyo-ekonomik değişkenler arasında varolan ilişkiyi ortaya çıkararak açıklamaya çalışırlar.
Ancak bu değişkenlerin ölümü nasıl etkilediğine, ve bunların kültürel pratikler, ulusal ve global politikalar ve ideolojilerle olan bağlantısına değinilmemektedir (Mosley 1984: 24; Schepher Hughes, 1984).
Mosley ve Chen (1984), çocuk yaşamı üzerine sebep sonuç bağlantısının ölümden geriye doğru sağlıklılık durumuna ve dolayısıyla pek çok ara faktöre ve sonunda da "sosyo- ekonomi" denen belli seviye belirleyicilerini gösteren bir araştırma çerçevesi öne sürmüşlerdir. Pek çok araştırmacının ilgisini çekmesine rağmen sosyoekonomik belirleyiciler bugüne kadar kara bir kutu olarak kalmıştır (Mosley ve Chen, 1984; Shorter, 1987: 1).
Maddi ve çevresel faktörler dışında kalan şartlar da önemli araştırma konusu olmaya başlamıştır (Caldwell, 1986; UNDP, 1991). Scheper-Hughes 1982''de Brezilya''daki bir gecekondu mahallesinde yaptığı araştırmasında aynı soruya değinir (1985).
"(Aslen) sermaye toparlanması politikası olan ve Brezilya Ekonomi Mucizesi olarak adlandırılan politika........Gayrisafi Milli Hasılayı yükseltmiştir, ancak çocuk ölüm oranları da 1960''lardan beri yükselmektedir."
Gerçekten de, Brezilya''da siyasi parti liderleri seçim propagandalarında bazı bölgelerde çocuklar için bedava tabut dağıtmayı vaadetrnişlerdir (Schep-her-Hughes, 1985: 292).
Bebek ölüm oranları maddi ve çevresel faktörleri yansıtan basit bir istatistik oranı gibi gözükse de, bu oran aslında bir ülkenin, bir topluluğun hayat tarzını, farklı nesillere, farklı yaş gruplarına, değişik cinsiyetlere (kadın-erkek) verdiği farklı değeri ve daha pek çok konuşulmayan güç dengelerinin sessiz ama bir o kadar da anlamlı göstergesidir.
Araştırmanın Odaklandığı Konu
Yukarıdaki noktalar gözönüne alınarak, benim araştırmam Türkiye''de beklenenden daha yüksek olan bebek ölüm oranlarına sebep olan kültürel pratiklerin ve koşulların belirlenmesi sorunsalına yoğunlaşmayı hedeflemektedir. Bu araştırmada hem ulusal politikaların hem de yerel kültürel faktörlerin birara-da çocuk sağlığını nasıl etkilediği üzerinde çalıştım.
Ayrıca, çocuk ölümü konusunda farklı deneyimleri olan kadınlarla yoğun derinlemesine görüşmeler ve gözlemler yaparak bebek ölümlerine yol açabilecek olan aile ortamını, yakın akraba ilişkilerini ve kültürel koşullan belirlemeye çalıştım. Ulusal politikaların yerel koşullara ve aile hayatına nasıl yansıdığını ve bunların çocuk bakımı ve sağlığını nasıl etkilediğini görmeye çalıştım.
İstanbul''da Araştırma Yöresi: "Göçkent"
Ülkedeki hızla artan kentleşme olgusunu göz önüne alarak, bu yaygın oluşumu en iyi şekilde yansıtan yörelerden birini seçtim. Düşük gelirli bir nüfusa sahip, yeni kentleşmiş bir araştırma yöresinde ölüm oranlarıyla ilgili daha fazla rafine bir ölçüm elde etmek için çok yönlü bir metodolojik yaklaşım kullandım.
Çalışma için son 20-25 yıldır Türkiye''nin hemen her yerinden göç almış olmasından dolayı araştırma yöresi olarak "Göçkent" tercih edilmiştir. Bu bölgenin, son zamanlaraı İstanbul''da oluşan gecekondulara benzediği ve Türkiye''deki farklılıklara örnek teşkil edebileceği varsayılmaktadır. Genelde kentlere göç etmiş olanlar, geldikleri "memleketlerinde" farklı özellikleri taşıyan belirli bir grubu temsil etmekte olup, ülke bazında homojen bir kesim olmasalar da, bu grubu inceleyerek, Türkiye''de beklenenin üstünde boyutlarda yüksek olan çocuk ölümlerine neyin sebep olduğuna dair önemli ipuçları elde edebileceğimi düşündüm.
Göçkent, İstanbul''un Asya yakasında ve yoğun nüfusu olan bir bölgede bulunmaktadır. İdari sınırların nüfusu araştırma tarihlerinde 200.000 kişi civarında olup, nüfusun hemen hemen tümü kırsal alanlardan gelmiştir. Göçler Türkiye''den Orta Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden gerçekleşmiştir. Bölgeye yerleşenler arasında küçük bir çingene grubu da bulunmaktadır.
Hane araştırması (survey) ve bunu takip eden derinlemesine görüşmeler 28-30.000 kişilik Göçkent muhtarlığının resmi sınırlan içinde gerçekleştirildi. Bölgede (mahallede), üzerinde pek çok manav, market, birkaç kasap, mobilya dükkanları, elektrikçi, yapı malzemeleri ve halı satan dükkanlar, berberler, kıyafet ve ayakkabı dükkanları ve pek çok özel doktor ve eczane olan ve minibüslerin geçtiği bir anayol bulunmakta. Bu tür dükkanların varlığı bu yörede tüketici piyasasının oluşmuş olduğunu gösteriyor. Bölgenin sınırları içinde üç camii, 20 kadar kahvehane, birkaç birahane ve bilardo salonu (bunlar aynı zamanda yerel ve sosyal iş merkezleridir) ve erkekler için bir spor merkezi bulunmakta. Araştırma esnasında yöredeki bir daire de camiye dönüştürülerek cami sayısı dörde çıkarılmıştır.
Araştırma Metodolojisi Örneklem
Ana araştırma metodu olarak sınırlı sayıdaki hanelerde derinlemesine görüşmeler ve gözlemler yapıldı. Ancak, bulgularımı genelleştirmek ve sayısal hale dönüştürmek de istediğim için, bana hem kadınların ve onların ailelerinin mikro dünyaları üzerinde geçmişlerini de kapsayan derinlemesine zengin bilgi verebilecek, hem de kalitatif nitelikteki bulgularımı so-runsallaştırmama imkan sağlayacak birkaç metodu bir arada kullanmayı tercih ettim. Belli bir yöredeki insanların, sadece az sayıda hanenin veya bireylerin belli kriterlerle seçildiği klasik bir etnografik çalışma yapmak yerine, Göçkent''te temsili örnekleme yapılan bir araştırma (survey) başlattım.
1025 haneyi kapsayan survey için örneklem belediye planından rastgele seçilmiş 9 sokaktan oluştu. Mahalle, farklı ekonomik ve göç özellikleri gösteren, içinde hem kiracı hem de ev sahipleri bulunan, katlar ve yapışık binalardan oluşmakta. Bundan dolayı, hanelerden oluşan örneklemimi seçerken geniş bir alana yayılarak rastgele bir örneklem seçmektense, küçük ve tamamının kapsandığı alanda, yoğun olarak herbir evi araştırarak seçimimi yapmayı tercih ettim. Böylece, o sokaklardaki3 farklı özelliklerdeki tüm yaşayanları gözönüne almış olmayı umdum.
1986 Kasım ve Aralık aylarında yürütülen bu araştırmada, evlere gidildiğinde görüşülenlerden evde kaç kişinin yaşadığı, yaşlan ve doğum tarihleri, birbirleriyle olan ilişkileri ve hanedeki kadınlardan herhangi birinin hamile olup olmadığı soruldu. Ayrıca, son bir yıl içinde haneden herhangi birinin ölüp ölmediği, ölen olduysa ölenin yaşı, ölüm sebebi ve ölüm tarihi soruldu.
1025 Hanelik ön araştırma (survey) sonuçlan (1986):
Yapılan ön araştırma, genel hatlarına bakıldığında, Göçkent''teki pek çok demografik özelliğin Türkiye''nin diğer bölgelerinde görülen özelliklerle benzerlik gösterdiğini ortaya koymuştur. Ortalama olarak her hanede 4.7 kişi yaşamakta ve bunların aşağı yukarı %50''si 20 yaşın altında. Cinsiyet oranları dengeli.
Aynı tutarlılık hane kompozisyonları için de geçerli: Hanelerin %71''i karı, koca, çocuklar ve bazen yarı misafir statüsünde olan kişilerden oluşmakta. Aynı binada yaşayan bazı çekirdek aile grupları ya-rı-geniş aile kabul edilebilir çünkü pek çoğu birarada yemekte, birarada vakit geçirmekte ve sadece uyumak için kendi dairelerine gitmektedirler. Bu ailelerin bir kısmı görüşülenlerin kendi hanelerini nasıl isimlendirdiklerine ve hanelerini nasıl telakki ettiklerine ve tanımladıklarına dayanarak ''geniş aile'' olarak sınıflandırıldı. Bazı araştırmacılar aileyi geçindiren kişiye göre ''sürekli'' ve ''geçici'' geniş aile ayrımına gitmişlerdir. Ancak, bizim araştırmamızda geniş aile kavramı, hanede en az iki yetişkin neslin birarada bulunduğu ve temel ev ihtiyaçlarının aynı kaynaktan karşılandığı hane birimi olarak tanımlanmakta.
Geleneksel ataerkil geniş aile hane modeli baba, anne, oğul, oğlun karısı ve çocuklarından oluşmakta. Bu şekildeki aile yapısı üyelerinin yaşam döngüsün-deki durumuna göre çeşitli permutasyonlara uğramaktadır (Timur 1981: 117-132). Böylece araştırma örnekleminde %21 oranında ataerkil geniş aile, %3 oranında kadının da akrabalarının olduğu geniş aile, %3 oranında dağılmış aileler, %1 oranında tek kişilik haneler (yedi tane orta yaşlı erkek ve beş tane tek başına yaşayan kadın) bulunmaktadır. Ayrıca, iki karısının da aynı hanede bulunduğu üç tane çok eşli erkek hanesi de örneklemde yer almaktadır.
Ancak Göçkent, bebek ölüm oranı açısından İstanbul genelinden daha yüksek bir orana sahip. Bu sonucu, survey örneklemimizde araştırmanın başlangıç tarihini de kapsayan bir yıl içinde doğan toplam 164 bebekten 16''sının ölmüş olmasından çıkarıyoruz. Bu 16 bebeğin neredeyse hepsi daha ilk ayını doldurmadan ölmüş. Basit bir doğum ölüm oranı ile ortaya çıkan binde 97 bebek ölüm oranı, her doğumu ilerki ayları da hesaba katarak tek tek bir yıl boyunca izlemek mümkün olmadığı ve bazı olası ölümleri gözden kaçıracağımız için yanıltıcı olabilir. Gözlemlenmemiş risk dönemini de gözönünde bulundurduğumuzda, kullanılan dolaylı ölçüm metoduyla bebek ölüm oranı maksimum binde 148 gibi bir oran olarak karşımıza çıkıyor. Şehir geneli için aynı tarihlerde tahmin edilen bebek ölüm oranı aşağı yukarı binde 79 ve Türkiye genelinde de binde 90 olarak hesaplanıyor (Shorter 1989a).
Yukarıda verilen ön araştırma bulgularımıza göre, gerek İstanbul gerekse ülke geneline göre Göç-kent''teki çocuk sağlığı ortalamanın altında. Bu durum, örneklemimizde yoksul göçmen aileler bulunduğundan dolayı beklenilen bir sonuçtu.
Aslında bebek ölümleri, buzdağının tepesi gibi, erken çocukluk döneminde varolan başka sorunların varlığına da işaret etmekte. Dolayısıyla, araştırmamızın ikinci safhasını oluşturan derinlemesine görüşmelerde sorularımızı sadece 12 aylığa kadar bebeklik dönemi ile sınırlamadık. Doğan tüm çocukları, onların yaşamlarını ve sağlık durumlarını, çocukluk ve ileriki yaşlardaki ölümleri de ayrıntılı sorularla incelemeye çalıştık.
Derinlemesine görüşmeler
Ailelerle ilgili kesin ve karşılaştırmalı bilginin ya-nısıra, kültürel faktörler konusunda fikir sahibi olabilmek için 1025 hanelik örneklemden bir alt örnek-lem aldım. Bu dörtte-bir örneklem orijinal örneklem listesindeki her dördüncü hanenin seçimiyle oluşturuldu. Bu sistematik seçimi yapmadan önce, geçen yıl içerisinde bebek ölümü yaşamış tüm kadınları örnekleme dahil ederek yakın geçmişte bebek ölümü yaşamış aileleri inceleme alanına aldım (N=16). Dörtte bir seçim 16''yı değiştirmeden yapıldı. Amaç varyasyonları anlayabilmek için yeterince ölüm temsilinin olduğundan emin olmaktı.
Bu amaçtan dolayı hanelerde öncelik (1) çocukları olan 45 yaş altı kadınlara, yoksa (2) 45 yaş üstü, çocuğu olan kadınlara ve (3) çocuğu olmayan evli veya bekar kadınlara verilerek her haneden bir kadın seçildi. Böylece toplam 251 kadınla mülakat yapıldı. Çocuk ölümleri ile ilişkili faktörlerin analizinde istatistiksel sebeplerden dolayı çocuğu olmayan (evli veya dul) kadınlar dışarıda bırakıldı. Analiz için evli, dul veya ayrılmış ve en azından bir doğum yaşamış 229 kadın seçildi.
Gözleme ve sözlü anlatıma dayalı, anektodlu et-nografik bilgileri düzenleyebilmek için, farklı yaşlardaki çocuk ölüm riskini önemli bir metodolojik mesele olarak gözönüne aldım.6 Son analizde örneklemde-ki kadınları karşılaştırırken çocuk ölüm vakalarının farklı derecelerini görebilmek için, Perston''un doğan çocuklar içinde ölüm vakaları orantılama metodunu kullandım (Bkz. Farah ve Perston 1982).
Herbir kadının ölen çocuk sayısı bu örneklemdeki benzer süreli evlilik dönemine sahip tüm kadınların toplam ölen çocukların ölüm seviyesiyle karşılaştırıldı. Böylece herbir kadın için kendi evlilik süresi grubuna göre beklenen bir ölmüş çocuk oranı ortaya çıktı. Gerçekten yaşanmış çocuk ölüm miktarıyla beklenen miktar arasındaki oran farkı, kadının bireysel durumuna işaret ederek, kendisinin yaşadığı çocuk ölümü vakalarını evlilik seviyesine göre beklenenden daha mı iyi daha mı kötü olduğunu ortaya çıkardı. Buradaki evlilik süresi çocukların ne kadar süre önce doğduğunun göstergesi oluyor (Bkz. Tablo.l).
Tablo l''de gösterilen ölüm oranları evlilik yılları, gruplarına göre kadınların topluca ortalama çocuk ölümü vaka sayısını göstermekte. ''Perston'' yöntemiyle, ortalama ölüm oranını bir kadın için beklenen ortalama ölüm sonuçları olarak kabul ettim. Böylelikle, Asıl Ölüm Oranı/Beklenen Ölüm Oranı şeklinde bir endeks elde ettim. Örneklemde 0-ölen çocuk vakası olmayan kadınlardan, 10.4 oranında çocuk ölüm vakası olan kadınlara kadar değişik sonuçlar elde edildi. Bu, her kadın için çocuk ölüm endeksi(ÇÖE) olarak isimlendirildi (Bkz.Tablo 2).
Tablo 2. Çocuk Ölüm Endeksi (ÇÖE) Kültürel Faktörlerin ilişkisinin Araştırılması Derinlemesine görüşmeler aracılığıyla herbir kadından son derece detaylı bilgiler toplandı9 (Her kadın için 500''den fazla farklı değişken elde edildi). Başta tek tek değişkenlerin çocuk ölüm endeksi aracılığıyla çocuk ölümüyle ilişkisi ölçüldü. Daha sonra, çok yüklü ve ayrıntılı data herbiri belli bir kavramı ifade eden birkaç bileşik değişken haline getirildi. Çocuk ölüm endeksiyle tek değişkenli basit korelasyonlarla seçilmiş bazı bileşik değişkenlerin frekans dağılımı Tablo 3''te gösterilmiştir.
14 bileşik değişken kullanılarak yapılan çoklu reg-resyon analizinde, çocuk ölümlerini en çok etkileyen faktörlerin (1)- babanın eğitimi, (2)- hane kompozisyonu, (3)- kadının kürtaj karşısında tutumu ve (4)- hanede tüketilen alkol ve sigara miktarı olduğu görülmüştür. İlk iki ve sonuncu değişkenler başka araştırmalarda da çocuk ölümlerini etkileyen faktörler arasında belirtilmiştir. Ancak Göçkent çalışması üçüncü ölçümün, yani kadının kürtaj karşısında tutumunun çocuk sağlığını etkileyen bir etken olduğunu belirleyen ilk çalışmadır. Son analizde, çocuk ölüm endeksi (ÇÖE) bağımlı değişken olarak alınıp en güçlü dört değişkeni çoklu regresyon modelinde kullanılmıştır (Tablo 4).
Çokdeğişkenli Analizin Sonuçlarının Tartışılması Babanın eğitimi arttıkça çocuk ölümleri azalır
Örneklemimizdeki kocaların %97''sinin okuryazar olduğu bildirildi. Sadece %8''i hiç okula gitmemiş %10''u ilkokula gitmiş ve sonra bırakmış; %62''si ilkokulu bitirmiş, %11''i ortaokula gitmiş ama bitirmemiş; ve sadece %9''u ortaokulu bitirmiş ve eğitimine devam etmiş.
Bu bileşik değişkende bir puan okuryazarlığı ifade etmekte, diğer bir puan da ilkokuldan daha ileri bir seviyede eğitime devam etmeyi gösteriyor.
Birleşmiş Milletler''in (1985) uluslararası kapsamlı yürüttüğü bir araştırmada, kırsal kesimde çocuk ölümlerini açıklamak açısından annenin eğitiminin babanın eğitiminden çok daha güçlü bir değişken olduğu ortaya çıkarıldı. Şehirlerde babanın eğitimindeki değişmenin çok daha fazla olduğu ve bunun sınıf ve statü ile ilintilendirilmiş olduğu ileri sürülmüştür, ve belki de bu yüzden babanın eğitimi annenin eğitiminin etkinliğiyle rekabet etmiştir. Hobcraft, McDonald ve Rutste-in (1984)''nın uluslararası çapta yaptıkları araştırmada Latin Amerika ülkelerinde, annenin eğitiminin daha güçlü açıklayıcı değişkenler oldukları, oysa bazı Asya ve İslam ülkelerinde babanın eğitimi ile iş durumunun, ve annenin iş durumunun önde gelen açıklayıcı değişkenler olduğu ortaya çıkmıştır (Akşit ve Akşit, 1989: 571-572). Benim örneklemimde de, babanın resmi eğitiminin, çocuk ölümlerinde annenin resmi eğitimine ve diğer kriterlere göre daha fazla etkisi olduğu gözlemlenmekte.
Benzer şekilde, Toros ve Kulu (1988), 1982 doğumlu gruplarda, bebeğin yaşamasında babanın eğitiminin en önemli etkenlerden birisi olduğunu buldular.10 Babalarının ilkokul eğitimi olmayan bebeklerin yaşamlarının ilk yılında ölme riski, babaları en azından ilkokul bitirmiş olan bebeklere göre 1.6 kat daha fazla. İlkokul eğitimi bile olmayan annelerin bebeklerinin ilk yılda ölme ihtimaliyse diğerlerine göre 1.15 kat fazla." Bu araştırma, aynı zamanda kırsal alan ve kentte oturma farkını, kadının çocuk doğurma yaşını, doğum sıklığını, toplam doğumu, sağlık hizmetlerinden yararlanma durumunu, kundaklamayı ve hayat standardını gözönünde bulundurmaktadır. Toros ve Kulu çoklu regresyon analiziyle bebek ölümlerine en fazla eğitimin ve doğum sıklığının etken olduğunu buldular (Toros ve Kulu 1988: 18-19, 63). Tabii ki bu bulgular, eğitimin yaptığı katkı veya getirdiği değişim süreci üzerine yepyeni sorulara yol açmakta.
Benim araştırmamdaysa, kadınların kıyaslanabilir resmi eğitimi en önemli değişkenler arasında bulunmuyor. Göçkent''te kadınlar hareketlerinde oldukça kısıtlanmış olduklarından ve günlük kararlarda erkeğin otoritesi altında bulunduklarından dolayı babanın eğitim düzeyi burada daha belirleyici olabiliyor. Örneğin, alt örneklemdeki kadınların %47''si kocalarının kendilerini sokağa tek başına bırakmadığını, %28''i kocalarının kendilerini alışverişe gitmesine izin vermediğini, %11''i kadın arkadaşlarını eve çağırmasına izin vermediğini, %10''u komşularla beraber olmasına ve %9''u da kadının kendi akrabalarını görmesine izin vermediğini belirttiler.
Ayrıca kadınların karar verme etkinliklerini ölçmeye yönelik sorularda, kadınların sadece çok küçük bir azınlığının eşlerine kıyasla daha fazla karar verme yetkisi olduğu bulunmuştur. Kadınların büyük çoğunluğu kendilerini evde karar alanlar olarak görmemek-teler. Bunlara ek olarak, kocanın daha fazla eğitimli olması hastane ve sağlıkla ilgili bilgilere ulaşmanın daha mümkün olabilmesi anlamına gelebiliyor. Bu aynı zamanda erkeklerin, ailelerinin onlara verdiği görüşlere daha az bağlı olması anlamına da geliyor. Aldıkları eğitimin içeriğinden çok, belki okul süreleri erkekler için bir referans noktası olabiliyor ve bu hem kadını hem de çocuğu etkileyen ataerkil düzenin kısıtlamalarından da uzaklaşmalarını sağlıyor. Erkeğin eğitimle özgürleşmesi, belki de kadınların doğurma seçimlerinde ve çocuğu nasıl yetiştireceklerine dair kararlarında kadını destekleyecek kadar özgür kalmasına yol açabiliyor.
Hanenin kompozisyonu: Ataerkil geniş haneler
Derinlemesine görüşmelerin sonuçlarına göre, sadece şu anda ataerkil geniş hanede yaşayan kadınlar değil aynı zamanda ilk çocuğunu ataerkil geniş ailede doğuran (veya hamile kalan ve düşüren) kadınlardaki çocuk ölüm oranı, ilk çocuklarına çekirdek aile içinde sahip olan kadınlardan daha yüksek.12 Ataerkil yaşam şeklinin ölçülmesinde bir başka kriter de derinlemesine görüşmelerde (mülakat sırasında) kayınvalidenin orada bulunup bulunmaması: Örneklemdeki kadınlarla yalnız başına görüşme yaptığımızda genel olarak hiçbir sorun yaşamadık; pekçok kadın çocuk sağlığı üzerine araştırma yaptığımız için bizi taktir ettiklerini belirttiler. Ancak bazı kayınvalideler gelinleriyle yalnız görüşmek istediğimizde rahatsız oldular ve hatta bazıları görüşmenin tamamen veya kısmen de olsa gelinleriyle başbaşa yapılmasına izin vermediler.
Bu tarz sorunlu vakaları genç kadınlara katı bir kısıtlama, gelinlerin kontrol altında tutulması ve onların dışarıdaki etkilerden soyutlanmaya çalışılmasının bir göstergesi olarak kabul ettim. Bu genç kadınlar ayrı sınıflamada değerlendirildi (Bkz. Tablo 6).
Ortadoğu''da ve daha birçok yerde yapılan pek çok araştırma bize hane yapısıyla yüksek bebek ölümleri arasındaki ilişkinin Göçkent''e has bir sonuç olmadığını gösteriyor. Amman''daki düşük gelirli bölgelerde hane yapısı ve çocuk ölümleri üzerine yaptığı bir araştırmada Deeb (1987: 152) geniş hanelerin gelirinin çekirdek ailelerden daha yüksek olmasına rağmen, hanede başka bir kadının (genelde kayınvalidenin) varlığının yüksek çocuk ölümüyle ilintili olduğunu buldu. Caldvvell (1979) Nijeryalı kadınlarla olan çalışmasında benzer bir bulguya ulaştı: geniş hanede yaşayan çocuklar çekirdek ailede yaşayan çocuklara göre daha yüksek bir ölüm oranına sahip. Caldvvell''e göre bunun sebebi geniş hanelerdeki annelerin karar alma aşamasında erkek ailesinin uyguladığı geleneksel inançlardan dolayı kısıtlanıyor olması. Bunun tersine, Butz, Da Vanzo ve Habicht''in Malezya''da yaptığı araştırmada(1982) büyükanne ve büyükbabaların varlığı daha az sayıda bebek ölümüyle ilintilendirildi.
Bildiğim kadarıyla, Türkiye''de hane yapısıyla çocuk ölümü arasındaki ilişkiye yoğunlaşan başka bir araştırma bulunmamaktadır. Benim bulgularıma göre ataerkil geniş hanelerde doğan çocukların ölüm oranı çekirdek ailede doğanlardan daha yüksek.
Bu bulguların ışığında, ailedeki ilişki yapılarında ve hanedeki alışkanlıklarda kendini gösteren kültürel dinamikler altında, kayınlarla aynı çatı altında yaşamak bazı kadınlar için çocuklarına annelik yaparken ve yetiştirirken oldukça zorluk yaratmakta. Bu sadece karar alma süreçleriyle ilgili olmayıp, aynı zamanda genelde gelinin ataerkil, yaşlı neslin hükümranlığında şekillenen aile ortamlarında bulunarak ikincil ve hizmet eden pozisyonda olmasından da kaynaklanıyor. Ataerkil geniş hane yapısı ve kadınların yoğun bir şekilde kayınları tarafından kısıtlanması çocuğun yaşamı üzerinde ciddi etkiler yaratıyor. Sorun sadece bireysel sağlıkla ilgili alışkanlıklarla ilintili olmayıp aynı zamanda ataerkil geniş hanede annenin ve çocuğun genel ruh sağlığıyla da ilgili bir durum.
Türkiye''deki hem yaygın inanca göre, hem de çocuk sağlığı üzerine yapılan araştırmalara göre geniş ailenin ve yaşlı neslin varlığının çocuk sağlığı üzerinde olumlu etkisi bulunduğu düşünülür. Aile üyelerinin yakınlığı Türk kültürünün bir numaralı övünç kaynakları arasındadır. Çocuk yetiştirmede beceri ve deneyimlerin nesilden nesile aktarılması, ve akrabalar arası karşılıklı destek ve yadımı öngören bir kültürel miras çocuğun gelişimi açısından son derecede yararlı görülüyor.
Sağlıkçılar kimi zaman bunun doğruluğunu sorgulayarak, üst nesil kadınların, pek çok durumda da kayınvalidenin, genç anneye baskıcı müdahalesinin zararlı olduğuna dikkat çekmişlerdir, fakat bu sorgulama beslenme, kundaklama, ishalin iyileştirilme yolları, çocukta hastalığı algılama şekli ve çocuğu doktora götürmedeki zamanlama gibi geleneksel bireysel pratikler ile sınırlı kalmıştır (Bkz. Cin vd; 1975; Aksayan, 1983). Annenin ataerkil geniş aile içerisindeki genel ve psişik durumuna veya büyütme/beslenme sorumluluklarına ve yeteneklerine çok az dikkat edilmiştir.
Bununla beraber, sosyal bilimlerde ve diğer kaynaklarda kayınvalideyle yaşamanın genç kadına önemli miktarda gerginlik getireceği geniş bir şekilde ortaya konmuştur (Demirsar, 1985: 262). Gerçekten de kayınvalide ile gelinin ilişkisindeki gerginlik belki de genel literatürde, anekdot mitoloji ve antropolojik çalışmalarda en fazla belgelenmiş ve en evrensel olan durumlardan biri. Türk kültürü, medya, filmler, halk kültürü, edebiyat ve sosyal bilim araştırmalarından elde edilen, genç gelinin kayınlarıyla olan ilişkilerinde yaşadığı zorlukları anlatan bulgularla doludur. Gelinin aile içinde kontrol altında tutulduğu ve saygınlığının az olduğu anlatılır.
"Özellikle genç gelinin ataerkil ailede hizmet etmesi beklenir. Erkek çocuk doğurduğunda saygınlığı artar ve bu oğlu büyüyüp eve gelin getirdiğinde en üst noktaya ulaşır, böylece kısır döngü devam eder" (Ka-ğıtçıbaşı 1982: 12).
Abadan-Unat (1986: 187) kadının statüsünün son yıllarda daha iyiye gittiğine ancak genç kadınların statüsünün bu genel iyileşmenin altında kaldığına dikkat çekmekte.
Türk kültürü üzerindeki yorumları ve algılamalarına paralel olarak, çocuk psikyatristi Yörükoğlu (1980: 165-166) geniş aileyle aynı çatı altında yaşamanın çocuk sağlığı için zararlı olduğunu savunuyor ve büyükanne ve büyükbabanın aynı çatı altında değil, yakında yaşamasının daha iyi olduğunu iddia ediyor. Ancak coğrafi veya psikolojik yakınlığın ne olması gerektiğini belirtmiyor.
Bütün bu genel veya özgün ailesel ve ideolojik durumlar hanedeki çocuğun sağlığına ve yaşam şansına nasıl yansıyor? Bazı psikoloji teorileri, duygusal çöküntünün, bozuk sağlığı ve hatta bebek ve çocuk ölümü ile ilişkili olduğunu belirtiyor. Örneğin Spitz''in araştırması (1945) 6-8 aylık bebeklerin üç ay boyunca duygusal yakınlıktan uzak kaldıklarında maruz kaldıkları ''anaklitik depresyon'' üzerine testler ve görüş açıları geliştirmiş. Semptomlar ağlama, uykusuzluk ve hastalığa karşı dayanıklılığın azalması. Eğer herhangi. bir duygusal destek olmaksızın anneden 5 aydan fazla ayrı kalma durumu olursa, sadece fiziksel değil aynı zamanda beyinsel yetersizlikler de oluşuyor. ''Bir sonraki adımda bebek enfeksiyon hastalıklarına karşı direncini yitiriyor ve ölüm oranları yükseliyor'' (Hopf 1986: 123-124).
Alt örneklemimden bir kadın üç çocuğundan birini kaybetmiş durumda: ilk çocuğu iki aylıkken ölmüş. Kocasının amcasının ailesiyle yaşıyorlarmış ve evde yedi kişi varmış. Onların geçimsiz ve sinirli olduklarını ve yaptığı her işe karıştıklarını hatırlıyor. Kocası içermiş ve sonunda kadın kocasını içki yüzünden boşamak zorunda kalmış. ''Çocuğum ağlarken onun yanına gidemiyordum, bana izin vermezlerdi. Çocuk ağladı, ağladı ve öldü''.
Başka bir örnek vaka ise şöyle: Orta Anadolu''dan bir kadın genç yaşta evlenmiş. Halı örmesine ve girdiği ataerkil aileye önemli oranlarda maddi katkıda bulunmasına rağmen, itilip kakıldığını ve küçümsendiği-ni anlatıyor. Buna ek olarak da köydekiler çok erken yaşta çocuk doğurduğu için onunla alay ederlermiş. Kocası askere gittiğinde ilk bebeği zatüre geçirmiş.
Bebek 40 gün boyunca hastaymış fakat kayınvalidesi önemsememiş ve doktora götürmesine izin vermemiş. ''Geçer'' demiş. Kendi annesi ise, köyde dolaşıp köydeki diğer hasta bebeklerin ailelerinden ilaç toparlamış ve torununa bunları vermeye çalışmış. Bebek sonunda ölmüş.
Tabii ki, genç kadınların fiziksel olarak çocuklarını beslemelerine izin verilmediğini iddia etmiyorum. Psikologlar obje analizlerinde, çocuğa bakanın fiziksel olarak uzak kalması ile psişik uzaklığı arasında ayırım yapmışlardır(Gülerce 1990). Brazelton da The Love Dance'' (Sevgi Dansı) isimli film serisinde küçük bebekle (en büyüğü dört aylık) annesi arasında pekçok ritmik sevgi dolu hareketler gözlemlemiştir. Küçük bebek ve anne arasında neredeyse içgüdüsel bir ritmik karşılıklı iletişim oluşmaktadır. Eğer anne bu ritme cevap veremezse, örneğin sert bir yaklaşım sergilerse veya tepkisiz kalırsa durum küçük bebek için anlaşılmaz bir hal alıyor. (Yazgan 1990: 22).
Kayınlarda olan gerginlik, çatışma ve bunun genç anne üzerindeki etkisi, geleneksel olarak devam eden günlük hizmet beklentisi, egemen ataerkil değerler sistemi içerisinde kayınvalidelerle gelinler arasında varolan güç kavgası ve kayınlarla olan fiziki yakınlık sadece kankoca arasındaki evlilik bağının oluşumu üzerinde değil aynı zamanda genç annenin psikolojik durumu ve bağımsızlığı üzerinde de olumsuz etkiler bırakmakta. Bu durum annenin çocuğunu büyütme ve besleme kapasitesini düşürdüğü gibi bebeklerin ve çocukların yaşam şansını da olumsuz yönde etkilemekte. Yukarda değinilen olumsuz şartlar, en yaygın ve yoğun haliyle, ataerkil geniş hane halkı olarak tanımlanan ve gelinin kayınlarıyla aynı çatı altında birlikte yaşadığı durumlarda ortaya çıkmaktadır.
Tabii ki, olumsuz koşullar genç anne çekirdek aile olarak kocasıyla beraber ayrı yaşarken de oluşabilir. Kocanın kendi ebeveynleriyle olan psikolojik bağın şekli, yoğunluğu ve kocanın bağımsızlığı genç annenin çocuklarını büyütmedeki serbestliğini ve evdeki kaynakların paylaşımını belirlemekte.
Kayınvalidelerin genç annelere eğitimde yardımcı olmadaki rollerinin, arkadaşlıklarının değerini, kayınvalideyle gelinin aynı çatı altında huzur ve uyumlu yaşadığı vakaları görmezden gelmek istemiyorum (Bkz. Mernissi 1975: 69-80) Ayrıca başka hiç bir sosyal kurumun olmadığı kadar ailenin hiçbir dengi olmayan duygusal, sosyal, mutluluk kaynağı ve koruyucu rolünü gözardı etmek istemem. Tabii ki, hanelerde baskı olan her vaka da çocukta otomatik olarak sağlık bozukluğu ve ölüm ile sonuçlanmıyor.
Bununla beraber, kadınların maruz kaldığı baskı ve ezilme, onların çocuğu fiziksel ve psikolojik olarak besleme ve büyütme kapasitesini düşürerek, çocukta sağlık bozukluğuna ve ölüme yol açmasına katkıda bulunuyor. Ataerkil geniş hanelerde karşılaşılan yüksek oranda bebek ve çocuk ölümleri bu hipotezi destekler nitelikte. Benim örncklemimde ataerkil geniş hanede doğan çocuklarda, kısıtlayıcı bir kayınvalidenin veya ba§ka bir akrabanın bulunmadığı çekirdek ailede doğan çocuklara oranla daha yüksek ölüm vakaları gözükmekte.
Kürtaj karşısında annenin tutumu
Üçüncü değişken, üreme (doğum) karşısında kadının tutumu, kendi kaderini oluşturma konusunda ne kadar kararlı davrandığını ve ataerkil aile mantığı içerisinde alınan kararlara ve laik ve dini sosyal referans noktalarına ne derece uyduğunu gösteriyor.
Bu bileşik değişkende kadının kürtaja karşı tutumunu değerlendirmeye çalıştım. Kadınlara aşağıdaki şartlar altında kürtaj yaptırmanın bir kadın için kabul edilir olup olmayacağını sordum:
a) Hamile olan kadın fakirse ve zaten çok çocuğu varsa, b) doktor hamileliğin kadın için zararlı olduğunu söylemişse, c) doktor bebeğin deforme/özürlü veya fiziksel olarak sorunlu olacağını söylemişse; d) yukarıdaki olumsuz şartlardan hiçbiri bulunmamakla birlikte kadın çocuk sahibi olmak istemiyorsa. Kürtaj olmanın uygun olmadığını belirten kadınlara herbir şart için l puan verilmiştir (Bkz. tablo 7).
Bu değişkenler tek tek incelendiğinde, kadınların %83''ünün (N = 190) bebek deforme doğacaksa kürtaj yapmanın uygun olacağını düşündüğü açıkça görülüyor. Benzer şekilde kadınların %83''ü (N = 189) kadın için zararlıysa, %74''ü (N = 169) kadın fakirse ve başka çocukları varsa hamileliğin sona erdirilmesinin uygun olacağını belirttiler. Son olarak ta kadınların %57''si (N=131) ile yine çoğunluğu yukarıdaki üç olumsuz koşul olmasa da, eğer kadın çocuk sahibi olmak istemiyorsa hamileliğini sona erdirebileceğini belirtti.
Bildiğim kadarıyla, şimdiye kadar başka hiçbir kaynak kadının doğum kontrolüne ve kürtaja karşı olan tavrıyla çocuk ölümü arasında bir ilişki aramaya çalışmadı. Ancak bu araştırmada kadınların kürtajla ilgili sorulara Verdikleri yanıtlar bize kadınların kendi doğurganlıkları üzerindeki karar alma konusundaki tutumları hakkında da fikir veriyor. Örneklemimdeki pekçok kadının kürtaj kabul etmeyen tutucu görüşlerden bir tanesi, madem ki hamile kalmış, kadının çocuğu doğurması gerektiği yönünde bir görüştü. Bu görüşe karşıt olarak pek çok kadın ise hamilelikte her kadının kendine özgü şartlarla kendi durumunu ve kürtaj yaptırıp yaptırmayacağını değerlendirmesinin uygun olduğu görüşü idi.
Bu değişkenin kadının resmi eğitiminden daha anlamlı olması kadınların ev ve aile içi ilişkilere kısıtlı kaldığı, üremesinin çok önemli olduğu doğum konusuyla ilintili olarak bir toplumda kadının kendini nasil algıladığının çocuk ölümü üzerinde kadının resmi eğitiminden çok daha fazla etkisi olduğunu göstermekte. En fazla bebek ölümünün, kürtaja karşı olumsuz tutumu olan ve bir kere hamile kalınca şartlar ne olursa olsun kadının doğurması gerektiğini düşünen kadınlar tarafından yaşanması son derece anlamlı.
Hanede içki ve sigara kullanımı
Başka pekçok araştırma düşük doğum kilosuyla annenin sigara içme durumu arasındaki ilişkiyi ve annenin aşırı dozda alkol almasının çocuğun üzerindeki fiziksel ve psikolojik yıkıcı etkilerini incelemiştir (Bkz. Hulbent 1989: 19-21).
Bu bileşik değişkende (anne dışında) evde düzenli olarak sigara içen bir kişinin bulunduğu hanelere bir puan verildi. Alkol tüketen en azından bir kişi (genelde koca veya kayınlar) olan annelere de birer puan verildi. Eğer bu hane üyesi en azından haftada iki veya üç kere içtiğini belirtmişse bir fazla puan daha eklenmiştir (Bkz. Tablo 8). Burada iki çeşit uç hane var: örneklemin %19''unu oluşturan hiçbir sigara ve" alkol tüketilmeyen haneler ve %6''sını oluşturan hem sigara, hem de aşırı dozda alkol tüketilen haneler.
Araştırma, yine, çocuğun annesi dışındaki kişilerin yarattığı şartların önemine dikkat çekiyor. Başka araştırmalar annenin sigara ve alkol tüketimine yoğunlaşmış olmasına rağmen, benim örneklemimde yüksek oranda çocuk ölümleri anne dışındaki hane üyelerinin yüksek dozda sigara ve içki tüketimiyle ilintili. Fazla miktarda içki tüketilmesi bize içki sorunu olan kişilerle yakın mesafede yaşamanın olumsuz psikolojik etkileri olduğunu ve hane bütçesinin bir kısmının alkol ve sigara için ayrıldığını ifade ediyor.
Dört Bulgu Üzerine Yorum
En önemli dört bileşik değişken içinden sadece bir tanesi annenin kişisel özellikleriyle ilgili görünüyor: kürtajın meşruiyeti ve kabullenebilirliğine dair annenin tutumu. Diğer üç değişken, ''kadının kocasının eğitimi'', ''kayınların (erkeğin akrabalarının) hanedeki varlığı'' ve ''hanede sigara ve içki tüketimi''nin hepsi annenin çocuğunu besleyip büyütürken içinde bulunduğu çevreye ait faktörlerdir.
Örneklemim iki farklı sosyal ortamı temsil eden iki uç tip hane ortaya koyuyor: ''kötü vakalar''da kadın kayınlarıyla beraber yaşadığı için üzerinde aşırı miktarda ataerkil baskı bulunuyor, kocası az eğitimli ve dolayısıyla ailesine bağımlılığı daha fazla, kadın do-ğurganlığıyla ilgili kendine yetkinlik imkanı bırakmayan değerleri içselleştirmiş durumda. Ve hanede fazla miktarda alkol ve sigara tüketimi bulunuyor. Bunun tersi ''iyi vakalar''da yüksek eğitim seviyesi ve buna bağlı olarak bebek ayrı bir çekirdek aile içinde dünyaya geliyor. Kadınların kürtaja bakış açısı kadınların farklı seçeneklere açık olduğunu gösterircesine dini ve laik diktelerden uzak ve çok daha liberal ve hane, alkol ve sigaranın getirdiği sorunları yaşamıyor.
Bitirirken
Saha çalışmamı yaparken kadınların çocuklarını yetiştirirken hane dışında faydalanabilecekleri kaynaklarla ilgili olarak iki ayrı ve farklı olay analitik olarak dikkatimi çekti. İlki Göçkent''te bulunan, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı''na ait olan bedava hizmet veren bir sağlık evinin 1980''lerde yerel bir grup tarafından alınarak camiye dönüştürülmesi olayıdır (Bkz. Gürsoy-Tezcan 1991).
İkincisi ise, kampanya propagandaları ve basında yer aldığı şekli ile 1989 yerel seçimleri. Seçim kampanyaları ve medyanın buna ayırdığı yer bana özellikle kadınlarla ilgili meselelerin görünürlük kazanmaktan ve kamuda temsil edilmekten çok uzak olduğunu gösterdi. Seçim sürecinde kadınlar ne siyasi adaylar olarak, ne oy verenler olarak, ne de ayrı bir ses olarak neredeyse hiç yer almadılar.17 Bu makalenin sınırlan içerisinde, ne dini veya modern laik karar alma süreçleri içerisinde yerel cemaat kararıyla ilgili meselelere ne de artan sermayenin dağılımına değiniyorum. Buradaki tartışmalarımı derinlemesine görüşmelerimin sonucunda ulaştığım bulgularla sınırlamış bulunmaktayım.
Çalışmamın bu bölümünün sonuçlan, çocuk sağlığını anne ile çocuk arasındaki ilişkiye, beslenmeye ve annenin özelliklerini ayrıntılı olarak tespit edip değerlendirmeye bağlı olduğunu iddia eden teorik paradigmaların tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Bizim araştırmamız yüksek oranda çocuk ölümlerinde en etkili dört faktörden sadece bir tanesinin annenin bireysel özellikleriyle ilgili olduğunu gösteriyor: annenin kürtaj karşısındaki tutumu. Diğer üç faktör: babanın eğitimi, hane halkı yapısı, anne dışında diğer hane üyelerinin içki ve sigara tüketimi; bütün bunların hepsi annenin kontrolünün dışında oluşmuş faktörlerdir. Pratik ve analitik olarak zor olsa da, babaların yaşam deneyimleri ve tutumlarına dair dolaysız bilgi toplanması çocuk sağlığı, yaşamı ve ölümüne dair çok daha açıklayıcı ve önemli bilgiler edinmemize yardımcı olabilir. Dikkati anne yerine babaya yoğunlaştırmak devlet ile aile, din ve demokrasi ve bütün bunların çocuk üzerindeki etkilerin ulusal ve uluslararası boyutlardaki açılımlarını incelememizi kolaylaştıracak ve mümkün kılacaktır.
Kaynakça
Abadan-Unat, N. 1981a. Social Change and Turkish Woman. In Woman in Turkish Society, der. N. Abadan-Unat. Leiden: E.J.Brill.
Abadan-Unat, N. (der), 1981b. Women in Turkish Society. Leiden: E.J. Brill
Abadan-Unat, N. (der), 1986. Women in the Developing World: Evtdence from Turkey. Monograph Series World Affairs.Denver: University of Denver.
Adlakha, A. 1970. A. Study of Infant Mortality in Turkey. Ann Arbor: University Microfilms.
Aksayan, S. 1983. Çocuk Sağlığına İlişkin Geleneksel İnanç ve Uygulamalar. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Akşit B. and B. Akşit. 1989. Sociocultural determinants of infant and child mortality in Turkey. Social Secience and Medicine 28: 571-576.
Black, R.E. 1984. Diarrheal diseases and child morbidity and mortality. s. 141-161 Child Survivai. Strategies for Research. Supplement to Population Development Review 10, der. W.H. Mosley and L.C. Chen. New York: The Population Council.
Blacker, J. ve W. Brass. 1979. Experiences of retrospective demographic enquiries to determine vital rates. in The Recall Method in Social Surveys, der. Louis Moss v.d. London: University of London, Institute of Education.
Bradley, D.J. ve A. Keyner. 1984. Parasitic diseases: measurement and mortality impact. s. 163-187 Child Survivai: Strategies for Research. Supplement to Population Development Review 10, der. W.H. Mosley ve L.C. Chen. New York: The Population Council.
Briscoe, J. 1984. Technology and child survival: the example of sanitary engineering. s. 237-253 Child Survival: Strategies for Research. Supplement to Population Development Review 10, der. W.H. Mosley ve L.C. Chen. New York: The Population Council.
Brown, K.H. 1984. Meassurement of dietary intake. s. 69-91 Child Survival. Strategies for Research. Supplement to Population Development Review 10, der. W.H. Mosley and L.C. Chen. New York: The Population Council.
Butz, W.P.., J. Da Vanzo ve J.P. Habicht. 1982. Biological and behavioral influences and the mortality of Malaysian infants. Rand Note No. N-1638-AID. Santa Monica: Rand Corporation.
Caldvvell, John C. 1986. Routes to low mortality in poor countries. Population and Development Review 12: 171-220
Caldwell, John C. 1979. Education as a factor in mortality decline: an examination of Nigerian data. Population Studies 33: 395-413.
Cin, S. 1975. Gecekondu bölgelerinde sosyal araştırmalar, 1. Gecekondu Ailesinin Sosyal Yaşamı ve Çocuk Ölümleri. Journal of the Faculty of M edicine, Supplementum No. 100. Ankara: Ankara Üniversitesi.
Deeb, M.E. 1987. Household structure as related to childhood mortality and morbidity among lower income areas in Amman. Unpublished PhD thesis. Johns Hopkins University, Baltimore.
Dermirhisar, A. 1985. Çocuk ve Anne-Baba İlişkileri. İstanbul: Redhouse Yayınevi.
Farah, A., ve S.H. Preston. 1982. Child mortality differentials in Sudan. Population and Development Review 8: 365-383
Foster G.M. ve B.G. Anderson. 1978. Medical Antropology. New York: John Wiley and Sons.
Gülerce, Aydan. 1991. Transitional objects. A reconsideration of the phenomenon. s. 187-208, To Have Possesions: A Handbook of Ownership and Property. Special issue of Journal of Social Behavior and Personality 6(6).
Gürsoy-Tezcan. A. 1991. Mosque ör health centre? A dispute in a gecekondu, s. 84-101, islam in Modern Turkey. Religion, Politics and Literatüre in a Secular State. London: I.B. Tauris.
Gürsoy-Tezcan. A. 1992. Infant mortality: a Turkish puzzle? Health Transilion Review, Vo.2, No.2.
Gürsoy, A., 1986 Abortion in Turkey : A matter of state, family or individual decision, Social Science and Medicine, Vol.42, No.4, s. 532-542.
Gürsoy, A., 1996. Beyond the Orthodox: Heresy in medicine and the social seciences from a cross-cultural perspective. Social Science and Medicine, Vol. 43. No.5, s. 575.
Hobcraft, J.N., J.W. McDonald ve S.O. Rutstein. 1984. Socio-economic factors in infant and child mortality: a cross-national comparison. Population Studies 38: 193-223
Hopf, H.H., 1986. Hasta Çocuk, İstanbul: Afa.
Huffman, S.L. ve B.B. Lamphere. 1984. Breastfeedingperformance and child survival. s. 93-116 Child Survival: Stralegies for Research. Supplement to Population Development Revıew 10, der. W.H. Mosley ve L.C. Chen. New York: The Population Council.
Hulbert, A. 1989. Saving American''s babies. New Rebuplic 3904
Kağıtçıbaşı, Ç. 1981. Value of Children, vvomen''s role and fertility in Turkey. s. 74-95, Women in Turkish Society, der. N. Abadan-Unat. Leiden: E. J, Brill
Kağıtçıbaşı, Ç. 1982 Introduction. Sex Roles, Family and Comnmnity in Turkey, der. Ç. Kağıtçıbaşı. Indiana University Turkish Studies 3
Martorell, R ve T.J. Ho. 1984. Malnutrition, morbidity and mortality: s. 49-68. Child Survival: Slrategies for Research. Supplement to Population Development Review 10, der. W.H. Mosley ve L.C. Chen. New York: The Population Council.
Mernissi, F. 1975. Beyond the Ve''d: Male Female Dynamics in a Modem Society. New York: Schenkman.
Mosley, W.H. 1984. Child Survival: Research and Policy. s. 3-23, Child Survival: Strategies for Research. Supplement to Population Development Review 10, der. W.H. Mosley ve L.C. Chen. New York: The Population Council.
Mosley, W.H. ve L.C. Chen (der). 1984. Child Survival: Strategies for Research. Supplement to Population Development Review10, der. W.H. Mosley ve L.C. Chen. New York: The Population Council.
Politt, K. 1990a. ''Fetal Rights'': a new assault on feminism. Nation March 26: 825, 840-846
Politt, K. 1990b. Checkbook maternity, when is a mother not a mother? Nation December 31: 409-418
Scheper-Hughes, N. 1985. Culture, scarcity and maternal thinking, maternal detachment and infant survival in a Brazilian shantytown, Ethos 13: 291-317
Schultz, T.P 1984. Studying the impact of houseold economics and community variables on child mortality. s. 215-235 Child Survival: Strategies for Research. Supplement to Population Development Review 10, der. W.H. Mosley ve L.C. Chen. New York: The Population Council.
Shorter, F.C. 1987. The production of health in (Cairo) households: observations concerning analytical frameworks. Paper presented to MEAvvards workshop on Assessment of Health Inventions, Aswan, October.
Shorter, F.C. 1989b. Cairo''s Leap Fonvard, People, Hosueholds and Dwelling Space. Cairo papers in Social Secience, Voi. 12, Monograph 1.
Shorter, F.C. ve M. Macura. 1983. Türkiye''de Nüfus Artışı (1935-1975). Ankara: Yurt Yayıncılık A.Ş.
Shorter, F.C. ve H. Zurayk (der). 1985. Population Factors in Development Planning in the Middle East. New York and Cairo: The Population Council.
Spitz, R.A. 1946. Anaclitic Depression: an inquiry into the genesis of psychiatric conditions in early childhood. Psychoanalytic Study of the Child 2:313-342.
Tezcan, S. 1985. Türkiye''de Bebek ve Çocuk Ölümleri. Ankara: Hacettepe Üniversitesi
Timur, S. 1981. Determinants of family structure in Turkey. Women in Turkish Society, der. H. Abadan-Unat, Leiden: E.J. Brill.
Toros, A. ve I. Kulu. 1988. Selected factors affecting infant mortality. infant Mortality in Turkey: Basic Factors. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü.
Tunçbilek, E. ve M. Ulusoy. 1988. The relationship between infant mortality and consanguineous marriages. infant Mortality in Turkey: Basic Factors. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü.
UNDP. 1991. Human Development Report 1991. New York: Oxford University Press.
United Nations, Department of Internationals and Social Atfairs. 1983. Manual X, Indirect Techniques for Demographic Estimation. ST/ESA/SER. A/97. New York: United Nations.
United Nations, Department of International Economic and Social Affairs. 1985. Socioecnomic Differentials in Child Mortality in Developing Countries. Barbara Mensen, Harold Lentzner ve Samuel Preston. ST/ESA/SER. A/97. New York: United Nations.
Ware, H. 1984. Effects of maternal education, women''s roles and child çare on child mortalitiy. s, 191-214. Child Sıırvial: Strategies for Research. Supplement to Population Development Review 10, der. W.H. Mosley ve L.C. Chen. New York: the Population Council.
Yazgan, Y. 1990. Sevgi Dansı, Cumhuriyet Bilim Teknik 158: 22
Yörükoğlu, A. 1980 Çocuk ve Ruh Sağlığı, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Notlar
1- Türkiye''de kırsal alanda, ferdi göçler ve toplu çıkışlar, şehirlerde bir gecede yapılıverilen anlamına gelen gecekondu denilen bir yapılaşmaya sebep oldu. Bu terim genellikle şehirdeki işçi sınıfının (işi olsun veya olmasın) yaşadığı çabuk, önceden planlanmamış ve çoğu zaman kanun dışı olan oturma alanlarını ifade ediyor.
2- Göçkent araştırmanın yürütüldüğü bölgeye verilen bir takma isimdir (pseudonym). Araştırma bölgesinde oturanların kişisel mahremiyet haklarının korunması amacı ve kaygısıyla bölgenin kendi adı kullanılmamaktadır.
3- Mülakatçı bulunamayan evlere örneklemdeki sokakların hepsini dahil edebilmek için iki kere ziyaret yapıldı. Soru formları bizzat benim ve yedi araştırma asistanı tarafından uygulamaya konuldu.
4- Bir yıl sürelik sorularla elde edilen bilgilerin kesinliği konusundaki hataların ve zorlukların farkındayım (Shorter 1989a: 21-26). Bununla beraber, çok iyi mülakat yapabilme ve soru formlarını dikkatli bir şekilde uygulama gibi bir avantajımız vardı (Bkz. Blacker ve Brass 1979).
5- Bebek ve çocuk ölümlerinde sadece ülke içinde değil aynı zamanda aynı şehrin farklı sosyal sınıfları arasında da farklılık beklemek gerek. Shorter''a göre şehirdeki topluluk içinde bile son derece büyük farklılıklar var. 1976 nüfus sayımına göre, Damascus''taki bebek ölüm oranlan alt sınıf için binde 83.7 ve üst sınıf için binde 34.4 olarak belirlenmiştir (Shorter ve Zurayk 1985: 67). Yine Batani Kalıire''de annenin eğitimine göre ayırım yaparak çocuk ölüm oranlarını incelediğinde alt sınıflardaki çocukların üst sınıflardakine göre üç misli daha fazla ölüm vakası yaşadığı sonucuna ulaşmıştır. Binde 50.7''ye binde 141 (Shorter 1989b: 14, 15)
6- Çocuğun ölmüş olma ihtimali yüksek oranda çocuğun ne kadar zaman evvel doğduğuna bağlı. Bu, bir grup çocuk büyüdükçe kayda geçirilmesi gereken daha fazla ölümlere sebep olan ölüm riski. Bu noktada bizim kadınlarımız eşit durumda değildi.
7- Benim metodum daha karışık bir metodolojisi olan Farah ve Preston''un kullandığı metodun benzeri, ancak tam uygulaması olmamakla beraber daha küçük çalışmalar için uygun.
8- Tablo l, bir yıl evvel ölçülmüş doğum ve ölüm sayısından daha düşük çocuk ve bebek ölüm oranı olduğunu gösteriyor. Her iki kategori de büyük örneklemden toplanmıştı. Brass-Trussel metodu kullanılarak dolaylı bir hesaplama yapıldığında, bebek ölüm oranı aşağı yukarı binde 112 gibi bir sonuç veriyor (evlilik süresi 15 yıldan az ve Doğu modeli).
9- Bunun önemli bir kısmı kadınların özgün cevaplarını tutabilmek amacıyla açık uçlu sorular halinde yapıldı.
10- 1982 doğumlularda ölüm oranı binde 103.8 olarak bulunmuştur.
11- Bununla beraber, her ne kadar babanın eğitimi annenin eğitiminden daha fazla açıklayıcı güce sahip bulunmuşsa da, Toros ve Kulu (1988) annenin eğitimine, annenin eğitim seviyesine çocuğun sağlığım etkileyen en önemli faktör olarak yoğunlaşmış ve birincil önemi ona vermiştir. İkinci olarak ta, düşük bebek ölüm oranının garantisi olarak babanın eğitim seviyesine yer vermişlerdir. Anneye verdiği birincil rolle ben bu anlayışı bilimsel söylemin bir yaygı ve kavram sorunu örneği olarak görüyorum.
12- Benim mülakat örneklemimde dört tip hane sınıflandırıldı (1) Hanelerin %68''i çekirdek hane; (2) %27''si geniş hane, bu grubun %25''inde çift kocanın akrabalarıyla yaşarken ve %2''si de hem karının hem kocanın akrabalarıyla beraber yaşamakta. (3) Hanelerin %3''ünde kadının akrabaları aynı hanede yaşıyor ve (4) %2''si dağılmış/parçalanmış ailelerden oluşmakta; anne ve çocuklar var fakat aynı anda iki yetişkin ebeveyn bulunmamakta.
13- Mülakat örnekleminde ve 1025 hanelik araştırma örnekleminde son bir yılda bebek ölümü yaşayan hanelerdeki ailelerin aile yapısında ilginç farklılıklar ortaya çıktı. Ataerkil geniş aileler araştırma örneklemindeki tüm hanelerin sadece %22''sini oluştururken, geçen yıl bebek ölümü yaşayan hanelerin %38''ini oluşturmakta.
14- Tunçbilek ve Ulusoy (1988: 64) akraba evliliğini de bebek ölüm oranlarının yükselmesine sebep olan başka bir etken olarak ele alıyor. Ben araştırmamda genetik hastalıklara değinmedim, ama akrabalığın geniş ailede ve egemen ideolojiye nasıl bir rolü olduğuna eğildim.
15- Türkiye''de kürtaj sorunuyla ilgili asıl kanun kamuda ve mecliste epey dikkat çekti ve sonunda 1983 yılında mecliste kabul edildi. Özet olarak, kanun 10 haftalığa kadar olan hamilelikten kişilerin rızası altında sona erdirilmesinin mümküm olabileceğini ifade ediyor, ama evli olanlarda bu ameliyatın yapılması için çiftin iki tarafın da rızası gerekiyor. Her ne kadar çoğu zaman, kocanın rızası sorulmasa da, bu kanun, kürtaj konusunda nihai onayın kocadan geleceği anlamına geliyor.
16- Bu önemli mesele bizi aynı zamanda Amerika''daki annenin, babayı dahil etmeden çocuğun yaşamından tek başına sorumlu tutulduğu anne ve çocuk hakları sorununa getiriyor (Politt 1990a,b).
17- 1920''lerde, Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan beri kadınlar tüm politik haklara sahiptirler. Amerika''dakj politik hayatla karşılaştırıldığında burada mesele yasal boyutunda değil, pratik olarak uygulama ve söylem boyutundadır.
* Bu makale "Toplumbilim Dergisi"nde yayınlanmıştır.